Türkiye'de Cemaatleşme...

~ 25.02.2013, Erdal ATABEK ~

Bir süredir internet ortamında adımla gezinen bir yazı var.

Bu yazıFethullah Gülen Neden Hacca Gitmedi?başlığını taşıyor, bir açıklama yapıyor, benim de adımla dolaşıyor.

Hemen belirteyim ki -daha önce de belirttim- bu yazı benim değildir.

Hiçbir yazımda sadece Fethullah Gülen değil, hiç kimsenin adının geçtiği bir polemik yoktur.

Fethullah Gülenin hacca gidip gitmemesi konusu benim ilgimin de dışındadır, bilgimin de dışındadır.

Bu yazıyı yazan kimse imzasını atmaktan çekinerek bir sahtecilik yapmış ve adımı kullanmıştır.

Kendisini defalarca adını açıklamaya davet ettim, oralı olmadı. Böylece sahteciliğini kabul etmiş oldu.

Hangi nedenle olursa olsun bu korkak sahtekârlık, adımın arkasına saklanarak yapılmış bu karaktersiz davranış en hafifi ile utanılması gereken bir ayıptır.

Gelelim bunu yazanın amacına.

Olasılıkla yazanFethullah Gülenin hacca gitmediğini, gidemediğini yazarak onu gözden düşürmeyi hedeflemiştir.

Bunu okuyan ya da dinleyen dindar kişi Ya, demek ki bizim din adamı bildiğimiz Fethullah Gülen hoca hacca gitmemiş, ben de artık ona inanmamdiyecek. Yazan herhalde öyle sanıyor. Bunu düşünmek bile gaflettir.

Belli ki bunu yazanın inanç dünyası ile hiç ilgisi yok. İnsan neye inanıyor, neden inanıyor, haberi bile yok. Onun için de bu gerekçeye sığınmaya kalkıyor, adımı da bu girişime alet yapıyor.

Bu belden aşağı mücadele sahibinin ve onun gibi düşünenlerin bilmesi gerekir ki, bu yol sadece kayıpla sonuçlanır. Zaten kayıpla da sonuçlanmaktadır.

Nedenleri de düşünülmemektedir, tartışılmamaktadır.

Biz düşünelim ve tartışalım.

Uluslaşma mı? Cemaatleşme mi?

Türkiye 90 yıldır ulus olamadı.

Atatürkün birey için gösterdiği hedef yetkin birey, toplum için gösterdiği hedef ulusidi. Ulusal kimlik de yurttaşlıkolacaktı.

Bu hedeflerin hiçbiri gerçekleşmedi.

Ne birey, bağımsız yetkin bireyolabildi.

Ne toplum ulusolabildi. Ne de yurttaşkimliği gerçekleşti.

Nedeni, geleneksel kültürdür.

Geleneksel kültürün kimi özellikleri birey-ulushedefini desteklemediği için başarılı olamamaktadır.

Nedir bu özellikler?

Birincisi; topluluk sorumluluğunu birey sorumluluğundan daha önemli saymasıdır.

Topluluğa karşı sorumluluk önceliklidir ve daha güçlüdür.

İkincisi; topluluğa karşı olan güven, özgüveninden daha yüksektir.

Bu nedenle de her şeyi başkasından beklemektedir.

Bu nedenlerle de -elbette başka nedenler de vardır ama- Türkiye cemaat kültürüne daha yakındır.

En küçük sosyal kurum olan ailede bunun göstergesidir.

Değerler ölçeğinde aile değeri’, ‘birey değerinden çok daha üstte yer almaktadır.

Aile, grup, camia, taraftar topluluğu, kurumsal kimlik, nerede ve ne yolla olursa olsun bireyin her zaman üstündedir, daha değerlidir, daha çok güven vericidir.

Dinsel cemaatler kapalı topluluklardır. Dışa yönelik tartışmaları yoktur. Eleştiri kendi içlerinde ve ancak yetkililer arasında yapılır.

Onun için güçlü bir dayanışmaları vardır. Ortak enerjileri eğer doğru yönlendirilirse çok etkin olurlar.

Laik topluluklar ise, içlerindeki eleştirileri, tartışmaları açık yaparlar, dayanışmaları zayıftır. Ortak enerjilerini aralarındaki tartışmalarda, çekişmelerde harcadıkları oranda etkinliklerini kaybederler.

Cemaatlerde bir imam vardır, cemaat ona uyar.

Laik topluluklarda ise herkes liderdir, ortada cemaat yoktur.

Bu özellik ciddi farklar ve sonuçlar yaratır.

Eğer, birbiri ile bütünleşme, ortak enerji havuzu yaratma, koyulan hedeflere yürüme sürecindeki farklar dikkate alınırsa sonuçlar daha iyi anlaşılır.

Türkiyede cemaat’, ‘camia’, ‘akrabalık’, ‘hemşerilik, tanıdıklık’, ‘yakınlıkher zaman birey olmanın üstünde bir güç taşır.

Bu güç hem bir ait olma duygusu verir, hem de güven ve dayanışma sağlar.

Onun için de cemaatleşmeülkemizde kültürel temelli toplumsal bir olgudur.

Uzun yıllardan beri cemaatler, tarikatlar, çeşitli dayanışma grupları siyasetin içinde yer almış, güç kaynakları olmuşlardır.

Aslında kendine laik diyen kesimin de kültürel temeli çoğunlukla bu eksende yürümektedir.

Önemli olan da bu kültürel temeli daha etkin yöntemlerle çağdaş doğrultuda değiştirebilmektir.

En önemli yöntem de eğitimdir.

Eğitim eğer yetkin birey yetiştirme doğrultusunda bir eksende gelişirse özerk kişilikli birey yetişebilir.

Aile ve sosyal kurumlar da güven verici sosyal destekler sağlanırsa özerk birey yetiştirmeyi başarabilirler.

O zaman toplum da geleneksel dayanışma bağları yerine çağdaş toplumsal bağlar kurabilir.

Eğer nedensorusunu soramazsak nasılolduğunu anlayamayız.

Konu kişilere indirgenerek yandaş ya da karşıt olmaya dayandırılırsa hiçbir zaman anlaşılamaz.

Fethullah Gülen, bir neden değil, bir sonuçtur.

Bu konunun bize düşündürdüğü de budur

25 Şubat 2013 - Cumhuriyet

Erdal ATABEK | Tüm Yazıları
Hits: 1530