 
                            Bazı BDP’liler Karadeniz turuna çıktılar. Amaçları meramlarını  anlatmaktı. Bu onların en doğal hakkıdır. Ancak heyet Çorum’da  çiçeklerle karşılandıktan sonra Sinop ve Samsun’da yer yer vandalizme  varan tepkiler aldı. Gezi Trabzon’a gidilemeden iptal edildi. BDP’lilere  gösterilen tepkiler yer yer kınanması gereken sertliğe ulaştı. Hele  hele Samsun’da 78’liler Derneği, TKP ve Halkevleri’ne de saldırılması  anlaşılır ve kabul edilebilir bir iş değildir.
Samsun’daki saldırıya katılanları bazı Samsunlular hiç tanımadıklarını iddia ediyorlar. “Bize yakışmadı” diyorlar.
Ancak, bazı ortak duyguları hemen hemen tüm Karadeniz’in paylaştığını da  söylemeden edemiyorlar. Ben önce bu duyguları ifade edeyim:
1) “BDP ziyareti neden şimdi aklına getirdi?” “Müzakere” kelimesi onları  ne kadar tatmin ediyor, bilemiyorum. AKP ile BDP arasında olası Anayasa  ittifakına, “demokratik özerklik” tartışmalarına, vatandaşlık tarifine  tepkisel vurgular yapıyorlar.
2) Başbakan’ın “Türk milliyetçiliğini de ayaklar altına aldım!” sözü  onları çıldırtmış. Başta Lazlar Anayasa’dan “Türklük” ibaresinin  çıkarılması tartışmasına çok tepkililer. “Sıkıysa bunun gerekçesini  Başbakan kendi memleketi Rize’de anlatsın”, diyorlar.
3) Yine Başbakan’ın “PKK ile müzakere yapıyoruz, onlarla masaya  oturmadık” sözü Karadeniz’i çok rahatsız etmiş. “Biz kandırılacak  bebeler değiliz” diyerek tepki veriyorlar.
4) Başbakan daha düne dek kendisi “idamdan” bahsediyordu. En fazla şehit  veren bölgelerden birisi olarak Karadeniz kendisini önce buz gibi suya  ardından da kaynar suya atılmış gibi hissediyor.
5) PKK’lılar ile kucaklaşan BDP’lileri Başbakan yerden yere vurmuştu.  “Şimdi bu muhabbet neden?” diye sorguluyorlar. Onların gözünde  “BDP=PKK!” Düne kadar Başbakan da bu denklemi kuruyordu diye  hatırlıyorlar.
***
Velhasıl, Karadeniz BDP’lilerin girişimini samimi bulmamış. Samsunlular  BDP’nin hele hele Trabzon’a hiç gidemeyeceğini, Rize’yi iki arada bir  derede bırakacağını söylediler. Nitekim bilindiği gibi seyahat iptal  oldu.
(Not: Naklettiğim bu görüşler bilimsel bir ölçüme dayanmıyor ama AKP’li  dahil bazı mütedeyyin insanların görüşlerini yansıtıyor.)
***
Ben bu yazıyı kim haklıdır sorusuna cevap aramak için yazmıyorum. Sadece  denge kurmaya çalışıyorum. Ben “Habur rezaleti”nden beri bir görüşü  savundum:
“Kürt meselesi” Türkiye’nin en büyük meselesi. Ancak bu işi çözecek  adamda mangal gibi yürek olması lazım. (Habur denemesi ardından  Erdoğan’da ne mangal gibi yürek ne de herhangi bir hazırlık olduğu  ortaya çıkmıştı.)
***
Tahterevallide iki çocuk iki uca oturur. Sıra ile birbirlerini havaya  kaldırırlar. Risk yoktur. Ama lider yapıdaki çocuk kimsenin uçlara  oturmadığı boş tahterevallinin yere sabitlendiği noktanın üzerine çıkar  ve ayakta iki ucu ayakları ve gövdesi ile dengeleyerek bir bu tarafı bir  öbür tarafı ayağa kaldırır. Bu iş çok ama çok maharet ister. Maharet  iki ucun dengesini doğru tahmin edip, tahterevalliyi sıra ile bir bu  yana bir öbür yana sallamaktır. Bu oyunu oynamak için mangal gibi yüreğe  de sahip olmak gerekir. Dengeyi bir an olsun kaybedip yere düşünce kafa  göz çok kötü patlar. Her çocuk bu oyunu bilir. Denge oyununda düşen ile  alay edilir, dalga geçilir; tahterevalliyi iki bacağı altına alıp,  gövde oyunları bir o yana bir bu yana sallayan ise kahraman olur!
***
Bu yazıda meramım şudur. Recep Tayyip Erdoğan da BDP de bu tatsız  geziden ders almak zorundadır. İki taraf da benim 2011 seçimlerinden  evvel iddia ettiğim gibi gücün şehvetine fazla kapıldılar. BDP seçim  ortalamasında az farkla 1. geldiği 16 ilden bir kısmını tamamen, bir  kısmını paylaşarak yönetmenin hayali peşinde. Diğeri Başkanlık rüyasına  daldı. Gözler başka bir şey görmez hale geldi.
Başbakan’ın elindeki hıyarın peşinden bir avuç tuz ile her daim koşan  entel/danteller de “çağdaş vatandaşlık dersi” vermeye başladılar.
Ancak, bu ekip henüz “vatandaşının kimliği tarif edilmeyen bir  Anayasa’da Cumhuriyetin adı ne olacak, resmi dile ne denecek?” sorusuna  bir zahmet cevap bulamadılar. (“Türkiyeli” kelimesini iki entelden başka  kimse ciddiye bile almadı.)
Herkesin ama herkesin  kimlik hassasiyetini, birlikte yaşama arzusu  tarifini aynı anda göz önüne almayan anayasa güdük kalmaya mahkûmdur.  Böyle bir anayasayı referandumdan da geçirseniz, benimsemeyecek azınlık  ama büyük bir kitleye meşru kılamazsınız. Hatta bu sefer kıyamet beter  kopar!
İslamcı Erdoğan ile Stalinci Apo bir araya gelecek, Türkiye’ye demokratik anayasa yapacak!
Boşnakları, Rumeli kökenlileri, Kafkaslıları dışlayan zihniyet Karadeniz’e gidecek, Lazları  kucaklayacak!
Hadi hayırlısı!
(Yurt Gazetesi)