CHP kendi bildirisinden habersiz!

~ 30.01.2013, Necdet SARAÇ ~

CHP’nin en önemli sıkıntısı, politik tercih yapmak istediğinde dünle bugün arasında sıkışıyor olması.  CHP’nin yazılı belegeleriyle refleksleri, mantığı ile duyguları birbirine karışıyor! O zaman bu “apolitik hava” işleri daha da karmaşık hale getiriyor. Oysa CHP, kendi yazdıklarını temel alsa, ne şimdiki gibi “trajikomik” tablolar yaşanır, ne de alternatif olmaktan uzaklaşır!

Bakın, çok değil, daha geçen yılın temmuz ayında CHP Kurultay’ının “Demokrasi ve Özgürlük Bildirisi” başlıklı ve son derece derli toplu olan bildirisi kimlikler için ne demiş:

“İktidarın tek tipçi ve çoğunlukçu anlayışına son verilmeli, siyasete ve toplumsal yaşama çoğulculuk hâkim olmalıdır. Türkiye, farklı kimliklerin barış ve kardeşlik içinde yaşadığı bir ülke haline gelmelidir. Hedefimiz, her bireyin farklılıklarını yaşayabileceği, özgür ve eşit vatandaş olduğu bir Türkiye’dir.”

Peki, tek tip kimlikçi yaklaşımın karşısına çok kimlikli bir yaklaşımı ortaya koyan CHP’de nasıl oluyor da “Türk ulusu ve Kürt milliyeti” diye anlamsız ve oldukça zorlamalı bir eşitlik tartışması yapılabiliyor?

Cevap çok net: Çünkü bu bildiri kimsenin umurunda değil! Yazılmış ve orada kalmış! CHP yeni politik tespitlerin ve hedeflerin değil, 1930’larda kalmış yaklaşımların partisi olmuş!  Daha altı ay önceki Kurultay Sonuç Bildirisi’nde kendisini “ortanın solu” olarak ifade eden CHP’nin “politik sapmalardan” kurtulmasının yolu, bu yaklaşımına uygun olarak yüzünü daha fazla sola dönmesidir.

Bunun için yapılacak iş bellidir: 2012 Kurultayı’nın “oybirliği” ile kabul ettiği “Demokrasi ve Özgürlük Bildirisi”ni yeniden okumak! İnanın, bu bildiri hem kimlik, hem kimlikler arası eşitlik gibi anlamsız bir tartışmayı ortadan kaldırır hem de CHP dışındaki birçok çevreyi de “ortak bir iktidar yürüyüşünde” bir araya getirebilir. Bu bildiri CHP’de “iç tartışmaların” önüne geçeceği gibi, ortak bir dil ve söylem birliğini sağlar,  ayrıca değişim ve dönüşüm isteyen bütün güçlerin, solcuların, sosyalistlerin, adalet ve demokrasi arayıcılarının, Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin üzerinde anlaştığı bir bildiriye de çok rahat dönüşebilir. Bunun olabilmesi için öncelikle CHP yönetiminin henüz “keşfetmediği” bu bildiriyi keşfetmesi ve sahiplenmesi gerekiyor…

* * *
 
Cumhuriyet’ten bu yana aradan 90 yıl geçmiş. Sosyalist sistem yıkılmış, dünyanın bütün dengeleri kapitalizm lehine değişmiş. 1990’lardan bu yana bütün dünyada etnik ve dini kimlikler yeniden öne çıkmış, sen hâlâ “Türk Milleti” ifadesinin Kürtleri de, Ermenileri de Çerkezleri de kapsadığı ezberini tekrarlayıp duruyorsun. Kendi söylediğine bile inanmayan biri olarak, inandırıcı olabilir misin? Dün, dün de kaldı. Dün “Türk üst kimliğini” şu veya bu şekilde kabul edenler veya bu belirlemeye “kısık sesle” itiraz edenler, bugün açıkça ve gür bir sesle bunu reddediyorlar. Gerçek bu…

Diğer yandan, laik desen laik değilsin! İnançlara eşit yaklaşmıyorsun. Laiklik normal koşullarda, devletin bütün inançlara eşit mesafede duracağı “dinsiz bir hakem devletini” zorunlu kılsa da sen tersi bir uygulama yapıyorsun. Resmi ve gayri resmi bütçesi 10 milyarı bulan ve her yıl biraz daha büyüyen Sünni bir Diyanet’i dayatıyorsun. Böyle bir ortamda eşitlik olur mu? Tabi ki o zaman Aleviler “hop ne oluyor” diye itiraz ederler…

Yani sistem laf, düzeyinde etnik ya da dini kimlikleri kabul ediyormuş gibi gözükse de esas itibariyle reddediyor, kabul etmiyor! Dün neyin nasıl olduğunun, ulus devlet koşullarının zorunluluğunun bugün hiçbir önemi yok. Herkes kendi kimliğini açıkça telaffuz etmek istiyor. Senin “bilimsel” açıklama çabalarının günlük ve gerçek hayatta hiçbir karşılığı yok.

Yasalar önünde ve günlük hayatta eşitliği sağlamadan, etnik ve dini kimlikleri yasalar önünde eşit hale getirmeden, çatışmacı kimlik kültürünü ve kimlikler üzerinde yürüyen siyaseti ortadan kaldırmayı istemek bir temenninin ötesine asla geçemez. Bu anlamıyla asıl olan kimliklerin eşit kabul edileceği,  çokkültürlü siyasi ve toplumsal bir yapıdır. Siyasal sistem çokkültürlülüğü kabul ederek şekillendiğinde, “kimlik siyaseti” yapma gereği bir ihtiyaç olmaktan çıkar! Emin olun, eşitlikçi bir yaklaşım kimlikler üzerinden ayrışmayı değil, birliği ve katılımı arttırır. Eşitliğin olduğu bir toplumda ise asla kimlik siyaseti olmaz! Çünkü kişi,  rahatça telaffuz ettiği bir ortamda kimliğini ısrarla öne çıkarma isteği duymaz!

Kimlikler eşit olursa işte o zaman “kimlik siyaseti” de olmaz!

(Yurt Gazetesi)

Necdet SARAÇ | Tüm Yazıları
Hits: 1158