Benden selam söyle yeni chp'ye!

~ 16.01.2013, Yılmaz ÖZDİL ~

Allah’ın lütfudur incir. İnsanlık tarihinden eskidir.

Sapından “süt” süzülür.
Ki, mitolojide “ana”dır.
Oysa, erkeği de vardır.
Peki nasıl döllenir?
Doğanın mucizesidir...
Erkek-dişi incir arıları, ki, incir sineğidir aslında, inciri yatak odası olarak kullanır. O yatak odasından bu yatak odasına uçarken, incirin de döllenmesini sağlar. Bazen hava bozar. İlk buldukları kuytuya, içinde yaşam barındırmayan, terk edilmiş, metruk evlerin bacasına sığınırlar. En korunaklı yerdir, bacanın dibindeki ocak... Ve rüzgâr, toprağı savurup biriktirir ocağın dibinde... Arının narin kanatlarında taşıdığı incir tozu, buluşur o toprakla... Boy verir.

*

Hani “ocağına incir ağacı dikildi” derler ya... Budur.

*

Ocağına incir ağacı dikilmiş bir kadının torunuyum ben.

*

Evini, köyünü, yurdunu, dünyaya geldiği toprakları ebediyen terk etmek zorunda kalan; defolup gideceksin dedikleri Girit’ten pılısını pırtısını toplayıp, Anadolu’ya göç eden Nazlı’nın torunu.

*

Yiğit adamdı dayısı, burda doğdum burda öleceğim dedi, Rum çeteciler vurdu. Kız kardeşi bebekti, yolda koleradan öldü. Katır sırtındaydılar. Öz vatanlarında ama, bilmedikleri adreslerde, hangi meçhulde defnettiler o kızıl saçlı minik kızı, hatırlamıyordu. Babasının ağaçlara vura vura, haykıra haykıra ağladığını hatırlıyordu sadece...
Annesinin o günden sonra bir daha asla gülmediğini.

*

Ben ise, yaşlılığını hatırlıyorum, Nazlı’nın... Adraçimu diye okşardı saçımı, adamım yani... Kendi Hanyalı, gönlünü kaptırdığı Süleyman, Aksaraylı... Götür beni Mevlânâ’ya dedi, götürdü Süleyman... Mecaz değil, Hanya’yı da gördü, Konya’yı da Nazlı!

*

Herkes anlatır, anneannem çarşaflıydı, babaannem başörtülüydü filan diye... Benimki, tülbentle bile örtmedi iyi mi, beline kadar örerdi.
Mustafa Kemal âşığıydı.

*

Hanya, Antep, Diyarbakır, Urfa, Mardin üzerinden incir poleni gibi savrulduğu İzmir’de... Kordon’da salep yudumlayıp, cigara tellendirip, dalgın dalgın denize bakarken yakalardım onu... Gözü ufukta, sanki Girit’in ışıklarını görecekmiş gibi... Garibanız o zamanlar, içimizde uktedir, götüremedik maalesef, 80’ini gördü, bi daha Girit’i göremedi. Ah Hanya, ah Kandiye diye diye son kez göçtü gitti.

*

İki kere yabancıydı benim canım kırtikozum... Orada oldurmadılar, burada da tam olamadı.

*

Yunanlar kitap yapar bu tür öyküleri... Film yapar, dizi yapar. Eleni anlatır, Eftemiya anlatır, okumuşsunuzdur belki, hüzünlenmişsinizdir. Biz pek yapmayız. Hem geleneksel tembelliğimizden, hem de, alt tarafı alın yazısı olarak kabulleniriz olan biteni... Onların bize dediği gibi, senin yüzünden oldu demeyiz. Neticede, bizimle aynı kaderi paylaşan, hayat asfaltının farklı istikametlerinde yol alan insan evlatlarıdır. İşgalcilerle bir tutmayız. Düşman gözüyle bakmayız.

*

Uzatmayayım... Dünyanın en çok sırtından hançerlenen, çocuklarını büyüttüğü komşuları tarafından en çok ihanete uğrayan milletimin, çileli, sessiz sedasız ferdiydi Nazlı.

*

Ve, dün öğreniyoruz ki...
Yeni CHP”nin mebusu olan bi arkadaş, Dido Sotiruyu’nun Benden Selam Söyle Anadolu’ya isimli romanını okumuş, o yıllarda Ege’de Rumlara “etnik temizlik” yaptığımızı anlatıyormuş o roman...
Kesmişiz el âlemi.

*

Pasaport’tan karaya çıkan Yunan askerlerinin çizmelerini öpüp, ne kadar Türk kanı içerseniz o kadar sevaba girersiniz diye takdis eden Hrisostomos, Türk-Yunan dostluk derneği başkanıydı demek ki!

*

Girit’i bi daha göremedi...
İyi ki ömrü vefa etmedi, bu utanç verici günleri de görmedi Nazlı.

(Hürriyet)

Yılmaz ÖZDİL | Tüm Yazıları
Hits: 1705