Tıklım tıklım dolu bir salon ve “Türkiye’nin ötekilerini” konuşuyoruz.  “Atatürkçü” hatta “Cumhuriyetçi” olmanın bile “öteki” olduğu bir  Türkiye’yi konuşuyoruz... AKP politikaları “gaz yiyenlerin” dolayısıyla  da “ötekilerin” sayısını hızla arttırıyor. Aleviler, Kürtler,  Hıristiyanlar, Çingeneler uzun bir süredir ötekiydi. Devrimci olmak,  sosyalist olmak da ötekiydi. Şimdi bu sıralamaya Cumhuriyetçi olmak,  Atatürkçü olmak da eklenmiş gibi gözüküyor. Hatta bugün ümmet öne  çıktığı için “Türk” olmak bile neredeyse öteki olmaya tekabül ediyor…
 
Panelistler bu resmi tartışıyor! Bu tartışmayı dinleyenler ise sistem  tarafından “öteki” ilan edilmiş olanlar. Böyle bir atmosferde normal  olarak ne beklenir? Ortak bir akıl yürütmek ve ötekiyi ortadan  kaldıracak çözümleri tartışmak. Oysa küçük müdahaleler olmasa böyle bir  ortamda bile herkes kendi “ötekisini” yaratmaya hazır gibi! İşimiz çok  zor! Üstelik AKP, yarattığı siyasi atmosferle bu süreci daha da zor hale  sokuyor…
“Ötekiler” kendi içinde böyleyken, devletin Abdullah Öcalan’la,  dolaysıyla PKK ile  yaptığı görüşmeler ve Kürt meselesinde çözüm üzerine  konuşmak kolay değil. Ancak bunu yapmak gerekiyor. Kaçarak, işin  etrafından dolanarak, yok sayarak ya da sürekli olarak bu işin nasıl  olamayacağını birbirimize anlatarak yol alamayız!
Evet,  sorunların kaynağı olan AKP çözüm üretemez. “Çözüm” üretse bile  üreteceği “çözümler” mutlaka ABD’ye, AB’ye, hatta İsrail’e uyumlu olur…
Evet, Başbakanın kullandığı siyasi dil ve üslup, kin ve nefret üreticidir, birleştirici değil, ayrıştırıcıdır…
Evet, Başbakan CHP’nin çözüm önerilerine bile tahammülsüzdür. “Sana  kredi verdik” diyen Kılıçdaroğlu’na en azından nezaketen teşekkür  edeceğine saldırmaktadır…
Bunların hepsi doğru… Ancak, bu durum bile bizim çözümü tartışmamızı  kesinlikle engellememelidir! Türkiye ölümlerden yoruldu. Türkler de  Kürtler de aynı nutukları dinlemekten yoruldu… Yalnızca yer ve tarihin  değiştiği bildik açıklamalar artık kimsenin umurunda değil… Savaş  durmalı, kan ve göz yaşı bitmeli…
Demokratik çözüm isteyenler için, barış isteyenler için karşı tarafın  söylediğinden daha çok öncelikle kendisinin ne söylediği daha önemlidir!
CHP, Parti Meclisi’nde Kürt meselesinin çözümü için önemli bir karar  almıştır. Kılıçdaroğlu’nun bu konuda yaptığı açıklama son derece önemli  ve değerlidir.
Ne diyor Kılıçdaroğlu?  “Bu sorunu çözmek için açık ve dürüst bir  politika gütmek gerekiyor. Türkiye’nin en hassas, en can yakıcı konusu  günlük kaygılara, seçim kazanma hesaplarına alet edilmemelidir. Bu, çok  tehlikeli bir süreç olur. Geçmişte yaşananların faturası daha sonra daha  ağır çıktı. Türkiye yeni hayal kırıklıklarını hak etmiyor. Bu toplum  barış istiyor, bu toplum huzur istiyor. Bu toplumda anneler çocuklarını  rahatlıkla askere göndermek istiyor. Onun için biz barışa umutla  bakıyoruz, huzura da umutla bakıyoruz. AKP’nin geçmişteki kötü siciline  rağmen umudumuzu koruyoruz…”
Evet, çözüm için bu “umudu” korumak gerekiyor. Kürt meselesinde şiddetin  bitmesi gerekiyor. Şiddetin artmasının sokaktaki insana hiçbir faydası  yok. CHP’nin içinde ve dışında çözümden yana olması gerekenlerin  “Kılıçdaroğlu intiharı seçti. Kendisi başkalarına kredi açıyor ama  görünen o ki kendisine açılan kredi de bitmek üzere” demeleri bu konunun  çözümündeki samimiyetsizliklerini gösteriyor.
CHP, önceki günkü açıklamasıyla bir sosyal demokrat partinin yapması  gerekeni yapmıştır. Kendisini sosyal demokrat olarak nitelendiren bir  parti ne yapacaktı? Olmaz, savaşa devam mı diyecekti?
CHP’yi bu konuda cesaretlendirmek gerekirken, MHP ile aynı çizgiye  düşerek Kılıçdaroğlu’na saldırmak “ulusalcılık” falan değildir… Çözüm  isteyenler, ötekileştiricilerle aynı safta yer alamazlar. “Bu işi şiddet  kullanarak çözeriz” diyen ırkçı ve faşizan eğilimlerle asla aynı  refleksi vermeye hakları olamaz!
Ben “sosyal demokrat bir partiyim” diyen parti çözümden yana olur.  Solcular çözümden yana olur.  Sosyal demokrat bir parti “savaşa devam”  diyemez. Bu, bütün dünyada böyle olmuştur.  İrlanda’da İRA ile  İspanya’da ETA ile Kolombiya’da FARC ile masaya oturmayı ve barışçıl  çözümü isteyenler hep solcular olmuştur.
Cemaatin ve ümmetin öne çıktığı bir ülkede “öteki” hale getirilen  Türkler başta olmak üzere “bütün ötekiler” çözümden yana olmalıdır.  Cumhuriyet güçleri, solcular, sosyalistler… “Yeni bir Türkiye” ancak  böyle kurulur! 
(Yurt Gazetesi)