“Öteki” yaratmak bir “maksimizasyon” hesabı ya da içgüdüsüdür.
- Şirketler, “kâr maksimizasyonu” için “öteki” yaratırlar ve kendilerini diğerlerinden farklı göstermeye çalışırlar.
- Hıristiyan dünyası Müslümanı, öteki olarak görerek kendi üstünlüğünü (egemenliğini) ortaya koyar.
- Avrupa (ya da AB) “Türkiye’yi öteki gibi tanımlayarak” kendi kimliğini daha iyi ortaya koyduğuna inanır.
- Soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği, Batı’yı (ve kapitalizmi) ötekileştirerek ayakta kalmaya çalışmıştır.
- Batı dünyası ise “komünist korkusu” inşa ederek egemenliğini sürdürmüştür. Bizdeki, “komünizmle mücadele derneklerini” hatırlayalım.
- İşin en tehlikeli olanı ise “iç politikada ötekiler yaratıp onlarla çatışmaya girmektir”.
Demokrasilerde ‘öteki’ olmaz
- Gerçek demokrasilerde içerde tanım gereği ötekiler olamaz.
- Katılımcı demokrasilerde, “katılımlarla”, konsensüs yaratılır ve herkes bunu kabullenmek durumundadır. Çünkü her kesim, örgütlü bir biçimde demokratik sisteme katılarak çıkarlarını korur ve dengeler.
- İç politikada “asgari müşterekler” oluşturularak ötekilerin yaratılmasına olanak bırakılmaz.
- Etnik, dinsel, mezhepsel, cinsel ayrımcılıklar “öteki yaratmanın” en popüler ve belirgin maşalarıdır.
Din ve mezhep üzerinden, ırkçılık üzerinden, cinsiyet üzerinden “ötekileştirmeler” çağdışı, demokrasi dışı, insanlık dışı istismar araçlarıdır.
- Statükoların olumsuz birikimleri ve küresel kavgalar, ötekileştirmeyi “siyasetin en etkili silahları haline getirmiştir”.
Ve Ortadoğu
Bugün Ortadoğu ülkelerinin yeniden yapılandırılmasında “ötekileştirmeler” en etkili silahlar olarak kullanılmaktadır.
- Sudan, Hıristiyan ve Müslüman devletler olarak ikiye bölünmüştür.
- Irak’ta Kürdistan, ayrı bir siyasi, iktisadi, askeri ve kültürel yapı olarak Irak’tan tamamen koparılmıştır. Bağdat da Erbil de artık birbirlerini, “öteki” olarak görüyorlar.
- Suriye benzer bir ayrışma (ve bölünme) noktasına kademe kademe sürüklenmektedir.
- Türkiye’nin güneydoğusunda ırkçı kalkışmalar 30 yıla yakın bir süredir, “iç ve dış dinamikler tarafından beslenegelmektedir”.
- Yarın İran’da, benzer bir durumun ortaya çıkması, kimse için sürpriz olmayacaktır.
- Irak, mezhep savaşları ile Sünni ve Şii olarak bölünmüş durumdadır. Şehirler, mahalleler ayrıştırılmakta, karma evlilikler bozulmaktadır.
Ya Türkiye?
Türkiye de, bölgedeki “ötekileştirmeden” nasibini fazlasıyla alıyor.
- Yapay bir biçimde mezhep farklılıkları kaşınmaktadır.
- Irkçılık tahrik edilmekte ve kullanılmaktadır.
- Anadolu’nun binlerce yıllık kültürel zenginliğinin yarattığı hoşgörü ortamı yıkılmaya çalışılmaktadır.
Bireyler, mezhepler, mahalleler
- Birey toplum bütünleşmesi yerine bireylerin kendilerini soyutlamalarına ortam hazırlayan öğeler üretilmektedir. Örneğin internet ortamında bireyler bütünleşme yerine çatışmayı özendiren davranışlara sürükleniyorlar.
- Televizyon programları ve tartışmalarında kavga, çatışma ve ötekileştirme araçları kullanılarak halkın ilgisi sağlanabilmektedir.
Ötekileştirme adeta bir yaşam tarzı haline gelmiştir.
Türkiye’nin her anlamda, küresel sisteme uydurulması, “ortak çıkarlar yerine ötekileştirmeler üzerine oturtuluyor”.
Bu da demokratikleşmenin karşıtı olan bir gelişmedir. Örneğin Çamlıca’ya cami, ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi, eğitimde kıyafet tartışmaları ötekileştirme ortamının yarattığı sonuçlardır.
Keşke bunları, “asgari müşterekler” zemini içinde tartışıp yürütebilsek.
3 Aralık 2012 - Cumhuriyet