"Kırk bin Sünni'ye kan kusturdum, Sünni soykırımını başlattım!"

~ 13.11.2012, Zülfü LİVANELİ ~

Hep söylenir ya; ne kadar saklanırsa saklansın gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi garip bir huyu var.

Hiçbir sır sonsuza kadar saklanamıyor.

12 Eylül döneminin Emniyet Genel Müdürü Refet Küçüktiryaki’nin mektubundan söz ediyorum. TBMM Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun talebi üzerine Cumhurbaşkanlığı’nın gönderdiği belgeler arasında yer alan bir mektup bu. Kenan Evren’in resmi arşivinde tutuluyormuş.

Yani iki kişi arasındaki bir özel mektuplaşma değil, devlet belgesi.

Emniyet Genel Müdürü bu mektubunda, “devlet adına katliam yaptığını” söylüyor, yalnız söylemekle kalmayıp bir de bununla övünüyor.

Bu anlayış bizim için yabancı değil. Tarihe tarafsız bir gözle bakan herkes, bu ülkede yıllardır, Alevi, solcu, Kürt öldürmenin devlet açısından “meşru” sayıldığını, hatta bununla övünülecek bir siyasal iklim oluştuğunu bilir.

Ama Vatan Gazetesi’nden Şebnem Hoşgör’ün bildirdiği bu haber, bilmeyenler, anlamayanlar için bir itirafname gibi.

Emniyet Genel Müdürü “A-levi-Kızılbaş soykırımını devlet adına başlatan benim!” diyor ve devam ediyor: “Yavuz Sultan Selim’den sonra en büyük Ale-vi-Kızılbaş düşmanıyım. Malatya il merkezindeki 40 bin Alevi’ye kan kusturdum.”

Mektubun bir başka bölümündeki ifade ise şöyle: “Beni silah kaçakçılığıyla suçlayanlara şunu söylemek isterim ki ben, Bulgaristan üzerinden gelen komünist silahlarla Alevi kasaplığı yürütmüş adamım.”

Rahmetli Uğur Mumcu, Bulgaristan’dan gelen kaçak silahları ve bunların ne amaçla kullanıldığını çok yazmıştı.
 

 

***



Yakın tarihin olaylarını bilmesek bu satırlara “deli saçması” deyip geçebilirdik. Ama ne yazık ki öyle yapamıyoruz.

Çünkü bu ülkede Alevi katliamı yapıldığını, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta, Gazi Mahallesi’nde sürekli Alevi kanı döküldüğünü ve bunların hesabının sorulmadığını biliyoruz.

Emniyet müdürünün yazdıkları, bir zamanlar bir Cumhurbaşkanı’nın ağzından çıkan “Devlet bazen rutin dışına çıkar!” sözüyle, bir başbakanın ağzından duyduğumuz “Devlet için kurşun atan şereflidir!” ifadesiyle doğrulanmıştı zaten.

Emniyet müdürü yeni bir şey söylemiyor, sadece gerçeği belgeliyor.

İşkence yapıldığını ise hiç duymadığını söylemiş. İnsan biraz utanır yahu. İşkencede can veren bunca gencin anısı önünde hiç olmazsa susar ve başını önüne eğer. Ya da en azından, bir başka emniyet genel müdürünün söylediği “İşkence sert bir sorgu yöntemidir!” ifadesine katılır.

Ama bir emniyet müdürünün meşhur “DAL” işkence grubunu bilmediğini söylemesi, bu ülkede “Ankara diye bir kenti hiç duymadım” demek gibi bir şey.

Benim merak ettiğim şu: Bu insanların hiç mi vicdanları sızlamaz, gece yattıklarında katlettikleri binlerce masumu hiç mi düşünmezler, torunlarını severken yetim ve öksüz bıraktıkları yavrucukları hiç mi hatırlamazlar?

***



Bizde henüz darbecilerle, işkencecilerle, zalimlerle, katillerle hesaplaşılmadı. Bunu İspanya, Arjantin, Yunanistan, Portekiz başardı ama biz başaramadık. Binlerce kurbanı bir tarafa bırakmış, plan tatbikatıyla, gazetecilerle, öğretim üyeleriyle uğraşıyoruz.

Bu da gerçeği karartmanın başka bir yolu.

***



Belki de bazı okurlar bu yazının başlığını yanlış attığımı, Alevi yerine yanlışlıkla Sünni yazdığımı zannedecek. Hayır, başlığı bilerek öyle attım.

Hani yıllardır; “Gazetelerde aleyhimize yazılar çıktı, zulüm gördük” diye yakınanlar var ya; bir an kendilerini bu ülkenin

Alevileri yerine koysunlar da öyle düşünsünler diye.

Anlarlar mı bilmem.

 

(GazeteVatan)

Zülfü LİVANELİ | Tüm Yazıları
Hits: 1369