 
                            HER zamanki gibi, mangalda kül bırakmayan sözler ve anlı şanlı  törenlerle Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu New York’ta Birleşmiş  Milletlerde.
 
27 Eylül 2011. Davutoğlu Dışişleri bürokratları  ile birlikte B.M. Genel Sekreterinin Hukuk Bürosunu ziyaret ediyor,  orada Türkiye Cumhuriyeti adına resmen bir söz veriyor.
AKP iktidara gelirken, “işkenceye sıfır tolerans” ilan ediyor. Bunun Birleşmiş Milletlerde bir karşılığı var. Madem böyle bir karar var, o zaman Türkiye de, her ülke gibi, “İşkenceye Karşı Ulusal Önleme Mekanizması” kurmak zorunda. İşkence ile mücadele edeceğine ilişkin, uluslararası bir protokol.
Böyle bir mekanizmanın bürokratik yapısı ve uzmanları var. Davutoğlu 27 Eylül 2011’de B.M.’ye, kural gereği, “bir yıl içinde bu mekanizmanın kurulacağı” sözünü veriyor.
27  Eylül 2011’de verilen bu söz, 27 Eylül 2012’yi geçelim, bir ay daha  izni var, 27 Ekim gelip geçiyor, ortada ne mekanizma var, ne önleme,  Davutoğlu ve Türkiye verdiği sözün arkasında durmuyor.
LEVENT GÖK’TEN İTİRAZ
Üç hafta önce, 8 Ekim’de Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme Gurubu Başkanı Malcom Evans Ankara’ya geliyor.
Ankara  Üniversitesinde yapılan toplantıda Evans, Türkiye’nin verdiği sözü  yerine getirmediğini açıklıyor. Toplantıya Meclis İnsan Hakları  Komisyonu üyesi CHP Ankara milletvekili Levent Gök de katılıyor. Süreci  başından beri izleyen Gök dün bu konuda bana şunu söylüyor:
“Tam  Şark kurnazlığı. AKP bu yıl 21 Haziran’da Resmi Gazetede yayınlanan  Türkiye İnsan Hakları Yasasına bir madde ekledi. Orada işkence ile  mücadele edileceğini belirtti. Ama, bu ekleme Birleşmiş Milletlere  verilen söz yerine geçmiyor. Adamlara rezil olduk”.
Her zamanki gibi, parlak sözlerden geriye, sıfıra sıfır, elde var sıfır kalıyor.
YAPTIRIM YOK
Bu sözü yerine getirmediği için Türkiye’ye ne uygulanacak? Hiç bir şey. Bunun yaptırımı yok.
Nesi var? Elin oğluna rezil olmak var. İtibar kaybı var. İnandırıcılık kaybı var.
Koca  bir yıl geçiyor, verilen söz yerine gelmiyor, ama Davutoğlu haklı,  zamanı yok. Suriye, Libya, Barzani, Mısır, Amerika derken, zaman su gibi  akıp geçiyor.
Uluslararası alanda yaptırımı yok. Buna karşılık,  Türkiye işkenceye karşı kendi içinde mücadele etmeye karar veriyor. O  çıkan yasa ile.
Biz kendi kendimize kalıyoruz. Belki de, bu yüzden polisin sık sık şiddet kullanmasına tanık oluyoruz.
O  şiddetin adı evrensel hukukta işkence. Cezası da, ağır. Türkiye bu  cezayı sık sık ödemek zorunda kalıyor. Yaptırımı yurttaşlar ödüyor.
AİHM: Şiddet asla meşru değil
“TOPLANTI ve gösteri yürüyüşü izinsiz bile olsa, şiddeti meşru kılmaz”.
Bu gerekçe ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye’yi iki yıl önce mahkum ediyor.
29  Ekim’de polisin kullandığı şiddetle ilgili olarak en farklı yorumu  Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu dile getiriyor. Geçen akşam SkyTürk’te  Kaboğlu  bir yürüyüşle ilgili AİHM’e açılan bir davayı ve sonucu  aktarıyor. Kaboğlu’nun verdiği bilgiye göre:
İstanbul’da bir  gösteri yürüyüşünde polis şiddet kullanıyor. Yürüyüşe katılanlar  şiddetten zarar görüyor, iç hukuk yolları tükendikten sonra tazminat  istemiyle AİHM’e başvuruyor.
AİHM iki yıl önce verdiği kararda,  bırakın yürüyüşün izinli olmasını, izin alınmadan yapılmış bile olsa,  polisin yine de şiddet kullanmasını insan haklarına aykırı buluyor ve  Türkiye’yi cezalandırıyor.
Son 29 Ekim dahil, bizdeki  yürüyüşlerde polisin kullandığı orantısız güce bakınca, Türkiye’nin  haftada bir AİHM’de mahkum olması gerek.
Demokrasilerde gösteri yürüyüşü özgürlüğü anlamının altını çizen AİHM şiddetin her koşulda dışlanması gerektiğini belirtiyor.
Ama, burası İleri Demokrasi, burada şiddet de olur, yasaklar da. Anayasaya aykırı bile olsa.
Şahin’den düzeltme
İÇİŞLERİ Bakanı İdris Naim Şahin’in danışmanı beni arıyor,  Ankara’daki yürüyüş izni ile ilgili olarak, CHP Genel Başkan Yardımcısı  Umut Oran’a söylediği sözü düzeltiyor.Bakan Şahin, Oran’a, “yürüyüşle ilgili olarak hukuk neyi gerektiriyorsa, onu yaparız” demiş, yoksa izin filan söz konusu değil. Bu düzeltmeyi 
Bakan adına yazıyorum, ama aklıma takılıyor. Hukuk, yürüyüşün engellenmesini mi öngörüyor?
Ben burada “düzeltme hakkına saygının” gereğini yerine getiriyorum.
(Hürriyet)