 
                            Hukukta temel bir kural vardır. İddia sahibi iddiasını ispatlamakla yükümlüdür.
Türkiye Cumhuriyeti Moskova-Şam seferini yaparken Esenboğa Havalimanı’na  indirilen Suriye uçağında silah ve mühimmat olduğunu iddia etmiştir.  Rusya ise zaten Suriye’ye resmi kanallarla silah verdiğini/sattığını  ilan etmiş, gizli kapaklı iş yapmasına, dolayısı ile sivil bir uçağa  silah yüklenmesine gerek olmadığını açıklamıştır.
Sonradan çeşitli kanallar uçakta radar ve uçaksavar parçaları bulunduğunu iddia etmişlerdir.
Açık söyleyelim, çeşitli kaynaklar ağız birliği etmişçesine, Hükümetin  halkına ve hatta dünyaya doğru söylemediğini ima etmektedirler.
Bu durumda iddia makamı olarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin zaten  elinde olan “silah ve mühimmatı” teker teker teşhir ederek doğruyu  söylediğini ispat etmesi gerekir.  
Hükümet ne yapmıştır?
Bugüne dek elindekileri ısrarla teşhir etmeyerek kendi iddiasının doğru olmadığını zımnen de olsa kabullenmiştir!
Uzun süre silahların incelendiği söylenmiş, böylece zaman kazanılmış,  Türk halkının balık hafızalı olduğu varsayımına dayanılmıştır. Tıpkı,  Uludere katliamında yapıldığı gibi!
Ancak elin oğlu uyumamıştır. Yememiş içmemiş “gerçeği” çeşitli vesilelerle yüzümüze vurmuştur.
***
Türkiye uçak ile ilgili istihbaratın nereden geldiğini açıklamaktan da  imtina etmiştir. Ancak, en baştan itibaren dünyada sadece ABD’nin  Türkiye’nin uçakta silah ve mühimmat bulduğunu bağıra çağıra teyit  etmesi “muhbir ülke”nin ABD olduğuna dair söylentileri kamçılamıştır.
Sonunda da bir ABD gazetesi, Washington Post, adını açıklamadığı ABD’li  bir yetkiliye dayandırdığı haberinde Moskova-Şam seferini yaparken Türk  F-16 savaş uçakları tarafından Ankara’ya indirilen Suriye Havayolları  yolcu uçağında “askeri mühimmat” bulunduğuna dair bilginin Amerikan  istihbarat teşkilatlarından geldiğini ilan etmiştir.
***
Ortada altı adet gerçek var:
1)Muhbir ABD istihbarat teşkilatı CIA’dır.
2)İhbarın doğruluğunu/yanlışlığını araştırmadan servise sunan MİT’tir.
3)İhbar yanlış çıkmıştır.
4)ABD, bilerek/bilmeyerek Türkiye’ye yanlış/yalan istihbarat vermiştir.
5)Sonunda rezil olan ülke Türkiye Cumhuriyeti olmuştur.
6)İhbarı MİT’ten alır almaz üzerine atlayan ve Başbakan’ın da iznini  alarak sonu hüsranla biten “uçak indirme eylemini” yaptıran kişi Ahmet  Davutoğlu’dur.
***
Aynı Ahmet Davutoğlu, hem Baas (Esad) gitsin diyen, hem de Suriye’de  Baascı Devlet Başkan Yardımcısı Faruk el Şara liderliğinde bir geçiş  hükümeti kurulmasını öneren kişidir!
Yine aynı Davutoğlu, aynı günlerde Esad rejiminin (Baas) “ciddi bir  muhatap olmadığını” yabancı basına vurgulamaktan da geri kalmamıştır.
Esad rejiminin (Baas) “ciddi bir muhatap olmadığını” söyleyen Davutoğlu  ile Bakü’de Ahmedinecad ile yaptığı görüşmeden sonra Recep Tayyip  Erdoğan’ın ortaya attığı “Türkiye-İran-Rusya’nın ön alacağı müzakere  çağrısı” ise tam anlamı ile birbirine zıt açıklamalardır.(İran ve  Rusya’nın Esad’ın gitmesi için değil, kalması için mücadele verdiğini  Fırat’taki kör ve sağır çoban bile biliyor.)
Yine aynı Ahmet Davutoğlu Malatya-Kürecik’teki füze-kalkanının  İran/Hizbullah hakkında toplayacağı istihbarat bilgilerinin İsrail’e  verilmeyeceğini söylemektedir ama diğer istihbarat bilgileri ile  birlikte “Kürecik bilgilerinin” ABD’de tek elde toplandığını hepimiz  biliyoruz.
(Yurt Gazetesi)