Söylence 18. yüzyılın ilk yarısından günümüze kadar gelmiştir. Daha önce de sözünü etmiştim, neden bilmem, içimden yinelemek geldi.
Alman İmparatoru II. Friedrich (Büyük Frederik) Potsdam yakınlarında yazlarını geçireceği görkemli bir saray yaptırmayı planlamaktadır. Ne var ki “Sanssouci” adıyla anılacak, dönemin mimari başyapıtlarından olan bu sarayın bahçesi olarak öngörülen yerin tam ortasında yaşlı bir değirmencinin değirmeni bulunmaktadır. İmparatorun adamları birçok kez yaşlı adama gidip değirmenini terk etmesini, imparatorun kendisine yeni bir değirmen yaptıracağını söylerler. Adam hiç oralı olmaz. En sonunda imparator gider adamın yanına, önerisini yineler. İş hukuka, kanuna gelince adam “Bayım,” der, “Berlin’de hâlâ yargıçlar var!” Yaşlı adamın değirmenine dokunulmaz.
Bu söylence Prusya, daha sonra da Alman devletindeki hukukun üstünlüğü ilkesini genç beyinlere kavratmak için okul kitaplarına alınmış bir öyküdür.
***
Georgi Dimitrov (1882-1949) Bulgaristan’daki sosyalist yönetimin kurucusudur. Uzun yıllar Komünist Enternasyonal’in (Komintern) yürütme kurulunda görev yapmış, 1929 yılında Komintern’in Orta Avrupa Bölüm Başkanlığı görevine getirilmiştir. 27 Şubat 1933 tarihinde bir ziyaret nedeniyle Berlin’dedir. Aynı gün Berlin’deki ünlü parlamento binası (Reichstag) kundaklanmış, çıkan yangında büyük zarar görmüştür.
Polis, Dimitrov’u yangından sorumlu tutarak yakalar, çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanır ve başka komünistlerle birlikte yargılanır.
Dimitrov yaptığı savunmada, nasyonal-sosyalizmi yerden yere vurduğu, kendisine dünya çapında ün kazandıran konuşmalar yapar. Ve aklanır. 1933 yılında bile Berlin’de hâlâ yargıçlar vardır.
***
Hitler rejimi yerini sağlamlaştırdıkça o yargıçlar da birer, ikişer kızağa çekilirler. Yerlerini Nazi yandaşı yargıçlar alır. Giderek hukukun üstünlüğü ilkesi Hitler hukukunun acımasızlığıyla yer değiştirir.
***
Hans Karl Filbinger (1913-2007) muhafazakâr bir Alman siyaset adamıydı. Hıristiyan Demokrat Birliği’nin üyesiydi. 1966-1978 yılları arasında Baden Württemberg eyaletinde başbakan olarak görev yapmış, 1971-1979 yılları arasında da partisinin eyalet başkanlığı görevini sürdürmüştü. Önü açıktı. 1973 yılında Hıristiyan Demokrat Birliği’nin federal başkan yardımcılığına getirilmişti. Şansı yaver gitse başbakan olacaktı. Ama olamadı.
1978 yılında hakkındaki eski defterler açılmış, eski bir Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (Nazi) üyesi olduğu, 1943 ve 1945 yıllarında donanma yargıcı iken verilen dört idam kararının altında imzası olduğu ortaya çıkmıştı.
Filbinger, öldüğü güne kadar kendini aklamaya çalıştı ama başaramadı. Faşist düzenin “hukuk bekçiliğini” yapmak, masum insanları demir parmaklıklar ardına, darağacına göndermek bağışlanabilir bir eylem değildi.
Lanetliydi, siyaset hayatından çekilmek zorunda kaldı. Çevresi bir anda boşalıverdi. Bir insanlık suçlusu olarak 1 Nisan 2007 günü 94 yaşında yalnızlık içinde öldü.
***
Yargıçlar da insan; onların da tercihleri var doğal olarak. Kimi yaşlı bir değirmencinin, kimi de Hitler gibi zalimlerin yargıcı oluyor. Ama son kararı her zaman toplumun ortak vicdanı veriyor. Prens Hamlet’in ünlü sözleri “Olmak ya da olmamak!”tan esinlenerek söyleyelim, “Ya Berlin’deki yargıçlar gibi sayılmak ya da zalim bir egemenin yargıcı olarak lanetlenmek” Soru herhalde bu!
(Cumhuriyet)