AKP: Yolun sonunda mı?

~ 23.09.2012, Metin ÇULHAOĞLU ~

ABD’nin bölge politikaları ile AKP iktidarının dış politika hattı arasında bir açı var mı yok mu?

İsrail’le ilişkiler düzelir mi yoksa böyle gerilimli mi gider?

AKP Kürt hareketi ile köprüleri büsbütün atmış mıdır?

AKP iktidarı toplumu dincileştirme sürecinde yeni hamlelere mi yönelecek yoksa bir yerde frene basma gereğini mi duyacak?

Bu sorular, beş aşağı beş yukarı Türkiye’nin bugünkü siyasal gündemini oluşturmaktadır. İstenirse, hemen ilk ağızda peşin yanıtlar da verilebilir:

En azından Suriye meselesi ve AKP iktidarının “bölge lideri Türkiye” niyetleri söz konusu olduğunda, ABD ile AKP arasında belirli bir açının bulunduğunu söylemek mümkündür.

El altından temaslar, “arabuluculuk” girişimleri vb sürse bile, AKP hemen kısa vadede İsrail’le arayı düzeltmeyi göze alamaz. Gerilimi şöyle ya da böyle sürdürecektir.

AKP, nasıl bir görünüm verirse versin Kürt hareketi ile köprüleri tamamen atamaz. Bülent Arınç’ın da dediği gibi, “kim bilir, belki de görüşmeler sürüyordur.”

AKP iktidarı, “batılı müttefiklerinde” ve İsrail’de kaygılara yol almayacak düzeyde kalmasını sağlamak koşuluyla toplumu dincileştirme sürecinde gaza basmasa bile gaz da kesmeyecektir.

***

Yukarıdaki yanıtların yeterince “doyurucu” olmadığı söylenebilir. Gerçekten “doyurucu” değildir; çünkü bu yanıtlar, başka faktörlerle birlikte, aralarındaki etkileşimle belirli bir bütünlük içinde ve bugün gelinen “kritik” nokta dikkate alınmadan, “hadi peşinen yanıt verelim de kaçamak yapmış olmayalım” mantığıyla verilmiştir.

Yani, yanıtlar yeterince “dinamik”, değişkenlikleri gözetir içerikte değildir.

O zaman ne yapmak, nasıl bir yol izlemek, yola nereden çıkmak gerekir?

Yola çıkılacak nokta şudur: Ordu, yargı, üniversite, mülki erkân ve medya dâhil artık şikâyet edeceği kurum kalmayan AKP, bu yeni dönemde daha fazla gaf yapmakta, gaflarını kapatmakta giderek zorlanmakta, toplumun kimi başlıklarda sergilediği direnci de kendine dert edip daha fazla dağıtmaktadır. Baştaki dört sorunun yanıtı bir de bu tespit ışığında verilmelidir.

Peki, neden böyle oldu?

Siyasete fazla ilkesellik tanıyanlar “iktidar yorgunluğu” diyeceklerdir. Kimileri de nedeni AKP’nin “milli görüş” gömleğinden sonra “liberal” gömleği de değiştirmesinde arayacaklardır. “Erdoğan’ın gemlenemez hırsından” dem vuranlar olacaktır.

Yukarıdaki “açıklamalara” fazla pirim verilmemesi yerinde olur.

O zaman farklı bir açıklama: İktidarı için dikensiz bir gül bahçesi oluşturan, tüm kurumları fetheden AKP, topladığı bu büyük güçle maksimalist (azamici) bir çizgi izlemekte, ancak bu çizgi bölgede istediği gibi tutmayınca, Kürt direnişi zayıflamadıkça ve özellikle toplumdaki karşı direnç daha belirgin hale geldikçe paniklemekte, öfkelenmekte ve dağıtmaktadır.

AKP çizgisinin defo verdiği bu üç alandan en önemlisi, sonuncusudur.

Bu söylenen, ilk iki öğenin öneminin küçümsenmesi şeklinde anlaşılmamalıdır.

Çünkü maksimalist hedeflere karşın ABD-İsrail ilişkilerine yeniden belirli bir ayar verilmesi mümkündür. Libya’da elçi öldürülmesinden sonra ABD’nin ve batının “AKP’nin açtığı kapıdan daha radikal dinci unsurların geçmesi” ihtimali nedeniyle AKP’yi sıkıştıracağı beklentisi fazla gerçekçi değildir. Zaten iktidar da, Fetullah Gülen de bu konuda yeterince güvence vermiştir. Sonra, evet, Kürt meselesi AKP’yi sıkıştırmaktadır; ama meselenin bir uğrakta AKP’nin eline yeni kozlar verme, iktidarı rahatlatma potansiyeli de vardır. “Çözerse Erdoğan çözer” beklentisi işte böyle bir potansiyele işaret etmektedir.

Gerçi sonunda çözüm gelmeyecektir; ama “çözüm için yola çıkıldı” atmosferi bile AKP’nin elini rahatlatacaktır.

O zaman, geriye üçüncü direnç hattı kalıyor: Toplumun sergilediği, henüz çok abartmamak gerekse bile yarın daha sert hatlar kazanabilecek direnç…

İyi de, bu alanda AKP’nin elinde hiç mi koz yok?

Ekonomide durum, yatırım-istidam alanında yeni bir ivmeye olanak tanımamaktadır. AKP’nin belki de en büyük “fiyakası” olan şehirlerarası ve kent içi ulaşım hamlelerinde yolun sonu gözükmektedir. Sosyal koruma-yardım alanında iktidarın elindeki imkânlar daralmaktadır. Dünya ekonomisinin bugünkü durumunda AKP’nin bu yolları daha da zorlamasının sınırları vardır.

Başka bir deyişle, henüz “ekonomik kriz” denmese bile, AKP’nin ekonomideki hamlelerle toplumu bir kez daha “mayıştırma”, yükselir gibi görünen toplumsal direnci böyle yatıştırma şansı fazla değildir. Ama belki de hepsinden önemlisi, zaten AKP’ci olmayan kesimlerde direnme, ses çıkarma, hoşnutsuzluğu ifade etme eğilimlerinin yükselmesidir.

Devlette yarattığı dikensiz gül bahçesine, fethedilen veya ayar verilen kurumlara rağmen AKP’nin paniklemesine neden olan durum budur. Gözlerin HSP’ye, Kurtulmuş’a ve MHP’nin yedeklenmesi girişimlerine dikilmesi de “elde bunlar kaldı”nın kabullenilmesidir.

Ancak, hepsinin getirisi “marjinal” kalacaktır.

Yeni bir seçimde AKP’nin en büyük başarısı yüzde 40’larda kalabilmek olacaktır.

AKP, Türkiye’yi yeniden şekillendirme sürecinin son çizgilerine gelip dayanmıştır.

Bu çizgileri de zorlama ihtimali vardır; ancak zorlamayıp geri bassa bile kendisine karşı gösterilen direnci yumuşatamayacaktır.

(SolHaber)

Metin ÇULHAOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1345