Bir fotoğrafın anatomisi

~ 15.09.2012, Ahmet HAKAN ~

BU fotoğraf karesinden benim öğrendiğim şu oldu:

Demek ki “önemli bir kişi”nin gelmesi karşısında gösterilen sevinç, sadece “takla atarak” sergilenmezmiş.
Böyle de sergilenebilirmiş.
Bunu bize öğrettiği için İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e minnettarız.

 

İslam ümmeti için ağıt

EĞER müptezel bir adam, çektiği bayağının bayağısı bir filmle...
Yemen’i karıştırıyor, Mısır’ı ayağa kaldırıyor, Libya’yı kana bulayabiliyorsa...
Bunun bir tek bir anlamı vardır:
İslam ümmeti acınacak halde!
* * *
Eğer kafadan sakat bir provokatör, çektiği pespaye bir filmle...
Ortadoğu’daki tüm politik dengeleri değiştirebilecek bir güce erişebiliyorsa...
Bunun tek bir anlamı vardır:
İslam ümmeti perişan bir halde!
* * *
Eğer maksadı kışkırtıcılık olan bir adam, kışkırtma maksatlı gerzek bir film çekerek... Anında maksadına ulaşabiliyorsa...
Bunun tek bir anlamı vardır:
İslam ümmeti ağlanacak halde!
* * *
Eğer koftiden bir adam, çektiği süper gerzek bir filmle...
Adam yerine konulup hak etmediği ölçüde bir değer kazanabiliyorsa... Bunun tek bir anlamı vardır:
İslam ümmeti basiretsiz halde!

Muhafazakâr gence 7 maddelik sol dersi

BİR: Kemalizm ayrı, solculuk ayrı şeylerdir. Kendilerini “solcu” diye tanımlayan Kemalistlere bakıp da Kemalistleri “solcu” sanma...
İKİ: Tek Parti dönemi solculara zulüm dönemidir. Komünist tevkifatı nedir, kaç tane yapılmıştır, bir bak...
ÜÇ: Dine mesafe koyan herkese “solcu” deme... Dine mesafe koyan çok “sağcı” da var.
DÖRT: Boğaz kıyısında viski çekip ahkâm kesenleri “solcu” olarak görme... 12 Eylül zindanlarında işkenceden geçirilen solcuların hiçbiri Boğaz’da viski çekip ahkâm kesmedi.
BEŞ: “Solcular darbecidir” demeden önce 12 Eylül’de kimler cuntayla işbirliği yapıyordu, kimler zindanlarda işkencelerden geçiriliyordu, iki dakika düşün...
ALTI: Rejim yanlısı olmak ile solcu olmak arasında zerre kadar bağlantı yok. “Biz solcuların nefes alışlarını bile takip ediyoruz” diyen bakan kimdi, bir bak...
YEDİ: Kültürel hegemonyada solcuların etkili olmasına bakıp da solcuları bir eli yağda, bir eli balda sanma... Solculuktan hayatı kayan on binleri düşün.

Müslüman’a zillet yakışmaz

SÜREKLİ aşağılanmaya maruz kalmak ve bu durum karşısında tepkisiz kalmayı seçmektir zillet.
Bu hal Müslüman’a yakışmaz.
Sadece Müslüman’a mı?
Aslında insanlığa yakışmaz.
Zillete düşmemek için...
Ayağa kalkmak, ses çıkarmak, “dur” demek ve tepki göstermek gerekir.
* * *
Ama durun bir dakika!
-  “Zillete düşmeyeceğiz” diye adam yerine bile konmayacak her türlü müptezelin sözde aşağılaması karşısında kendimizden geçip ortalığı yakıp yıkacak mıyız?
-  “Zillete düşmeyeceğiz” diye tek amacı provokasyon olan aşağılık bir adamın, maksadına erişmesine katkı mı sunacağız?
-  “Zillete düşmeyeceğiz” diye kendi ülkesinde bile hesaba katılmayan bir adamın çektiği sefil bir filme karşı hak etmediği ölçülerde tepkiler mi vereceğiz?
-  “Zillete düşmeyeceğiz” diye İslam’a hakaretler yağdırarak dikkat çekmeye çalışan her türlü yarım akıllının oyununa mı geleceğiz?
* * *
Sözün özü şudur:
Aşağılanmayı sineye çekmemek mertçe bir davranıştır.
Ama aşağılayanın durumuna bakıp “Bu herif için değmez” diyebilmek, çok daha mertçe bir davranış olur.
Çünkü değmeyecek herifler için gösterilen ölçüsüz tepkiler, tersinden zillete yol açar.

Diziler başlayınca

-  Herkes dizisini alır bir köşeye çekilir.
-  “Ben bir tek Yalan Dünya’yı izliyorum” deme modası yeniden baş gösterir.
-  “Muhteşem Yüzyıl”a paraşütle giren Cansu Dere’nin durumu hakkında en az iki saat süren kesintisiz tartışmalar yapılır.
-  “Kuzey/Güney”in “Pis Yedili” tarafından geçilmesi memleket meselesi haline gelir.
-  Politik meseleler ikinci plana düşer...
-  Dizi izlemeyene milli maç izlemeyen muamelesi çekilir.
-  Oyunculara dizilerde canlandırdıkları karakterlerin isimleriyle hitap etme dönemi yeniden başlar.

Necdet Paşa galiba yeni Fevzi Çakmak

MAREŞAL Fevzi Çakmak sağ kesimin sevdiği isimlerdendir.
-  Alnının secde gördüğüne dair rivayetler...
-  “Milletin değerleriyle barışık” diye tanımlanması...
-  Görevden alınması karşısında İnönü’ye bayrak açması...
-  İlk muhalefet hareketlerine öncülük etmesi...
Bütün bunlar etkili olmuştur Fevzi Çakmak’ın milliyetçi mukaddesatçı kesimler tarafından sevilip sayılmasında.
* * *
“Mareşal sevgisi” şuna da işaret eder: Bizim mukaddesatçılarımızın “militarizm” ile falan bir dertleri yoktur.
Bir “mareşal”i bağırlarına basabilirler...
Yeter ki o “mareşal”, kendilerine inceden bir yakınlık, bir benzerlik göstersin.
Fevzi Çakmak’ın “Dersim Harekâtı’nı bilfiil yöneten isim” olmasının, muhafazakârlarımız tarafından zerre kadar sorun edilmemesini başka nasıl açıklayabiliriz ki?
* * *
“Askeri vesayet kalksın” diye verilen mücadele sırasında...
Muhafazakârların “asker düşmanı” olduğuna dair bir kanaat gelişmişti bazı kesimlerde...
Fena halde yanlış bir kanaattir bu... “Asker düşmanı” olsa idiler... Necdet Özel Paşa’ya “İkinci Fevzi Çakmak” muamelesi yaparlar mı?

Bir eylemden notlar:

KALEM bıraktık

-  ODA TV duruşmasından önce Çağlayan’daki yeni adliye binasının önünde “basın özgürlüğü” için kalem bırakma eylemine katıldım.
-  Baktım: Tarık Akan da orada... Hazzetmem kendisinden... Ama kader bizi aynı eylemde buluşturdu... Göz göze gelmemek için yoğun çaba sarf ederek sıcak temastan kaçındım. İç sesim ise şöyle diyordu: Farklı düşünmek, aynı ilkeler etrafında bir araya gelmeye engel değil ki...
-  Amaç bir: Basın özgür olsun,/gazeteciler tutuklanmasın,/tutuklu gazeteciler serbest bırakılsın. Ama bu amaç doğrultusunda ne kadar az gazeteci gelmiş.
-  Ayşenur Arslan güzel bir konuşma yaptı... Gazeteciliği savunan bir konuşma... Gazetecilik savunması dışında tek bir kelime etmedi. Bu da hoşuma gitti.
-  Ve işte toplu halde kalemleri bırakma zamanı... Kalemleri bıraktık ama bunun susmak anlamına gelmediğini vurgulamayı ihmal etmeden.
-  Ve duruşma başladı... Çağlayan’daki adliye sarayının yürüyen merdivenlerinden duruşma salonuna geçtik.
-  Önce mahkeme heyeti yerini aldı. Ardından da tutuklu sanıklar girdi içeri... Ve duruşma başladı. İlk söz: Yalçın Küçük’ün.
-  Yalçın Küçük müthiş bir hatip... Dikkat çekici benzetmelerle, zekice ironilerle, gülümseten göndermelerle başladı konuşmasına... İyi bir giriş yaptı... Dağınık gibi konuşuyor ama sözü öyle bir topluyordu ki süper etkili bir sonuç çıkıyordu. Fakat çok geçmeden söz uzadı, konular dağıldı, tabii dikkatler de...
-  Bırakıp çıktığımda Yalçın Küçük hâlâ konuşuyordu.

(Hürriyet)

Ahmet HAKAN | Tüm Yazıları
Hits: 1462