Mahkemeler mezarlığında

~ 12.07.2012, Orhan Gazi ERTEKİN ~

Başbakan Erdoğan, bir anlamıyla DGM'lere geri dönülmesi isteğinde ısrar ederken, The Cemaat devlet içi mücadele alanlarını derinleştirmenin peşinde.

Türkiye ’nin modern siyasi tarihine aynı zamanda bir “mahkemeler mezarlığı” olarak da bakılabilir. Yıldız Sarayı bahçesinde kurulan “çadır mahkeme”den İstiklal Mahkemeleri’ne, örfi idare mahkemelerinden DGM ’lere kadar sayısız mahkemeyi makus siyasi talihimizin ara geçitlerinde terk ederek bugünlere erdik. En son yeni bir mezar taşı daha eklendi bu mahkeme kabirler diyarına. Özel Yetkili Mahkemeler sizlere ömür, ebediyete uğurlanırken yerine gelen mahkemeyi ise “demokrasi” üzerinden kutluyorlar bir kez daha. Yani siyasi tarihimizde değişen bir şey yok! Özel Yetkili Mahkemeler öldü! Yaşasın yeni Bölge Ceza Mahkemeleri!
Bıktırıcı bir siyasi veraset meselesi bu kuşkusuz. Çünkü, geçmiş olağanüstü mahkemelerin geride bırakılmasına değil, kullanıldıktan sonra sadece buruşturulup bir köşeye atılmasına ilişkin bir siyasi gelenekle karşı karşıyayız. Bu yönüyle Türkiye ’nin siyasi tarihi için “mahkemeler mezarlığı”ndan çok bir “mahkemeler çöplüğü” olarak söz etmek belki de daha uygun düşecektir. Fakat geçmişimize gömdüğümüzü zannettiğimiz mahkemelerin her yeni siyasi gündemde hortlaması bir yana, bu son siyaset perdesinin şüphesiz ki yeni iktidar güçlerinin aralarındaki çekişmelerle doğrudan bir bağı var. Erdoğan ve Cemaat arasında -biz, onların dışındakilerin de müdahil olduğu -bu çekişmede Özel Yetkili Mahkemeler bakımından iki önemli ve yeni politik mesele öne çıkıyordu. Kısaca şöyle özetleyelim.

ÖYM’nin maliki
ÖYM’lerin en önemli tartışma noktalarından birincisi, zihniyet ve pratikleri itibarıyla bir siyasal tâbiyete sahip olduğu duygusunun tüm toplumda giderek kesinleşmesiydi. MİT krizi ile birlikte bunu hükümet de kendi aleyhine kabullenmek zorunda kalmıştı. Kuşkusuz bu husus “yargının ele geçirilmesi” vahametinin daha ötesinde ÖYM’lerin birbiriyle tutarlı ve bütünlüklü bir eylem ve uygulama birliğine işaret ediyordu. Bu durum ÖYM’lerin giderek belirli bir kesimin siyasal kültürünün bir parçasına dönüşmesini ve bu siyasal kültürün diğerlerinden ayrılmasının simgesel unsurlarından birisi haline gelmesini de sağlıyordu.
Cemaate dönük siyasal aidiyet ve tâbiyetin bu seviyede belirginleşmesi yargısal süreç açısından oldukça önemli bazı sonuçlar doğurmuştu. Birincisi yargılama süreçlerinin toplumsal sağduyu boyutunun eksik kalması ve ÖYM’lerin arkasında geniş ve yaygın bir toplumsal desteğin bulunmamasıydı.
Bu durum ÖYM’lerdeki adalet algısı ve uygulamalarının toplumsal ihtilaflarımızın giderek daha yoğun bir konusuna dönüşmesini sağlarken, mahkemelerin ciddi meşruiyet sorunları yaşamasına da yol açıyordu. Bir başka yandan bu durum ÖYM’lerin bir “operasyon” aygıtı olarak algılanmasını da dayatıyordu. ÖYM’ler bakımından en önemli sorun işte bu Cemaatin “politik tekel” durumuydu ve hükümet bu durumu kendince müdahale konusu yapmaya çalıştı. Ama tabii ki kendince. Çünkü her şey yerli yerinde duruyor hâlâ...

ÖYM’lerin özgünlüğü
ÖYM’lerle ilgili ikinci önemli mesele ise Terörle Mücadele Yasasına dairdi. Terörle Mücadele Yasası bakımından ÖYM’lerin getirdiği en temel yenilik, yasanın toplumsal ve siyasal muhataplarını olağanüstü ölçüde genişletmesi ve hatta siyasal alanın neredeyse tüm aktörlerini içerecek biçimde olağan bir yasa düzeyine taşımasıydı. Artık herkes teröristti! ÖYM’lere kadar Terörle Mücadele Yasasının toplumsal ve siyasal muhatapları sol politik gruplardan Kürt politik hareketine ve oradan da dindar politik hareketlere kadar ulaşıyordu ve özellikle de devlet merkezinin dışındaki tüm aktörlerin razı bırakıldığı bir hukuksal zorlama alanı olarak zuhur ediyordu. Olağanüstü bir mahkeme olarak DGM ’ler, tam da böyle bir siyasi geleneğin üzerine yerleşmişlerdi. Esas görevleri devlet dışı siyasi muhalefeti bastırmaktı. Bununla beraber bir diğer olağanüstü mahkeme olarak ÖYM’ler üzerinden TMY’nın kullanımı, devlet merkezinin tüm politik taraflarını kapsayacak ölçüde genişledi ve öncesinin bütün muhataplarıyla beraber bu kez devlet içi aktörlerin de dahil edildiği oldukça orijinal bir hukuksal sürecin başlatıldığı söylenebilir. Bu yönüyle ÖYM’ler devlet içi hiziplerden birinin tasfiyesi eğilimi ile siyasal karakterini kazanıyordu. Artık Genelkurmay Başkanı ’ndan MİT Müsteşarına kadar herkes bu sürecin “terörist” nesnesi haline gelebiliyordu.
Bu durum sadece Türkiye ’nin siyasi ve yargısal tarihi bakımından değil, dünya uygulamaları açısından da istisnai bir sürece tekabül ediyordu. Terörle Mücadele Yasasının devlet içi hizip çatışmalarının bir aracına dönüşmesi, taraflar arasındaki mücadelenin oldukça sert ve olağanüstü bir dışlayıcılıkla ilerlediğini ve devlet içindeki mücadelenin artık topyekûn bir hale geldiğini anlatıyordu. Dolayısıyla, ÖYM’lerin içtihatları bakımından ikinci önemli sorun ise terörizm algısının devlet aktörlerine kadar uzanmasıydı.
Bu iki temel meseleden bakıldığında Erdoğan ile The Cemaat arasındaki çekişmenin devlet ve siyaset algısının giderek daha belirgin biçimde ayrışmasından kaynaklandığı, siyasi ajandaları açısından en ciddi çatışma alanının ise ÖYM’ler olduğu açığa çıkıyor. Bu meselenin bir başka müdahili olan bizlerin talepleri ise hep dışarda bırakılmaya mahkumdu tabii ki!

Sağlamasını yapalım
Şimdi hükümetin hızla kabul ettirdiği değişikliklere bu iki temel noktadan bakıldığında, Erdoğan, geleneğe dönüş veya bir anlamıyla DGM ’lere geri dönülmesi isteğinde ısrar ederken, Cemaat ise devlet içi mücadele alanlarını derinleştirmenin peşinde olduğu anlaşılıyor. Bununla beraber, hükümet ile Cemaat arasındaki mücadelenin belli ki üstü kapalı biçimlerde devam etmesi isteniyor. Çünkü, bu son gelişme ile beraber tarafların birbirlerini yok etmeye dönük müdahalelerinin yerini birbirlerini kendi çıkarları için işlevselleştirme eğilimi alıyor. Nitekim ÖYM’lerin kaldırılması, lafzı itibarıyla yukarıdaki iki temel noktaya yönelik ciddi bir müdahale içermiyor, sadece taraflar arasındaki psikolojik eşiğe müdahil olunuyor. Erdoğan, ÖYM’leri kaldırdığı rüzgarı estirerek yeni mahkemelerin içtihatlarının kendisi için işlevselleşeceği beklentisini öne alıyor. Ve onlara eski DGM ’nin yolunu takip etmeyi öneriyor: Solcuları, Kürtleri ve radikal dindarları kovuşturmaya devam, ama devlet adamlarının peşini bırakın. Mesaj bu: Teröristler her zamanki bildiklerimizdir! Diğerleri ise yeniden devlet adamı haline gelmişlerdir. Bu beklentinin sonu hüsrandır...

İktidara cennet diğerlerine daimi cehennem!
Anlaşılan o ki Başbakan Erdoğan ve Cemaat birbirlerinden kesinkes vazgeçemez ve birbirlerini kendi asli iktidarlarının bir alt parçasına razı etmek için her türlü oyunu devreye sokarken, biz geriye kalanları daimi bir cehenneme terk etmekten vazgeçecek gibi görünmüyorlar. Bir mahkeme gidip bir diğeri gelirken, hukuksal ve yargısal durumları bir türlü değişmeyen solcular, dindarlar ve Kürtler kendi tanıdık kaderlerini bir kez daha yaşamaya zorlanıyorlar. Fakat Türkiye siyasetinin mahkemeler çöplüğüne yeni bir mahkemeyi daha fırlatırken kimsenin yenisinin gelişini kutlayacak halinin olmaması, önümüzde daha çok yeni perdelerin açılacağını da gösteriyor. Yeni iktidar hiziplerinin kavgalarında, anlaşılan o ki, yeni bir şey yok. Bizlere ise gene bu daimi cehenneme boyun eğmemek düşüyor!

ORHAN GAZİ ERTEKİN
Demokrat Yargı

(Radikal İki)

Orhan Gazi ERTEKİN | Tüm Yazıları
Hits: 1773