Tam da barış geliyordu, öyle mi!

~ 20.06.2012, Ezgi BAŞARAN ~

Kürt halkının doğuştan gelen hakları verilmediği, PKK'nın silahı susturması için gereken şartlar yaratılmadığı sürece değişen bir şey olmayacak.

Hiç umut etmeyelim, enseyi karartıp çukurda oturalım demiyorum ama Kürt sorunuyla ilgili ‘gündem için özel üretilmiş’ bazı fikirlerin peşine takılırsak dün sabah ikinci Dağlıca baskını haberini duyduğumuzda yaşadığımız duygusal zelzeleyi yaşamamız kaçınılmazdır.
Avni Özgürel’in Kandil’e gidip PKK yöneticisi Murat Karayılan’la yaptığı röportaj da Leyla Zana’nın Hürriyet’e verdiği röportaj da aslında yeni bir şey söylemiyordu. Belki zamanlama ve üslup açısından ‘bir yerlerde bir şeylerin pişirildiğine’ dair analiz verisi olarak değerlendirilebilirdi ama ötesi hayır. Zana’nın “Bu sorunu Erdoğan çözer” sözünü daha önce birkaç kez çeşitli BDP’lilerin de söylediğini hatırlatmalıyım. Gelmiş geçmiş en güçlü başbakanlardan biri olarak tabii ki Erdoğan isterse çözer. İngiltere’de Kuzey İrlanda sorununu çözen Tony Blair’e sadece gücüyle değil egosundaki Tanrı kompleksi nedeniyle de benziyor çünkü. 

***

Yine CHP’nin AK Parti’yle görüşmesi önemli bir adımdı. Ama CHP adına önemli bir adım, yoksa çözüm açısından pratik bir sonucu olamayacağını görmek için Harvard’da siyasetbilim okumaya hacet yok.
Dolayısıyla ne CHP’nin bu girişimini ne de Karayılan ve Zana röportajlarını “Barış geliyor”, “PKK içindeki güvercinler, şahinleri alt etti” şeklinde yorumlamak doğru olurdu. Ki bakınız, yanlış oldu. Sekiz askerin ve on PKK’lının hayatını kaybettiği, 16 askerin yaralandığı ikinci Dağlıca baskını bunun kanıtı. 30 yıllık savaşın barışı bu şekilde gelmez, gelemez. Dün sabah KADEP Başkanı Şerafettin Elçi’yle de bunu konuşuyorduk. Şöyle dedi Elçi: “Karayılan da Öcalan da barışa hazır ama onların istediği onurlu bir barış, onurlu bir dağdan iniş. Yoksa boyun eğerek bunu yapmazlar. Onlara teminat verilmesi gerekiyor. Dağlıca saldırısından anlıyoruz ki bu güvence devlet tarafından verilmemiş. Halbuki Barzani’de çözüme yönelik bana kalırsa gereğinden fazla umut vardı. Demek ki devlet onun elini PKK’yı ikna etmek konusunda güçlendirmedi.” 

***

Elçi’ye bu saldırının Karayılan’ın bilgisi veya kontrolü dışında yapılıp yapılamayacağını sordum: “Tabii ki örgüt çok yayıldı ve artık merkezi kontrol mümkün olmuyor. Fakat Dağlıca önceden planlanmış, organize bir saldırı gibi görünüyor. Karayılan’ın bilgisi dışında yapılmış olamaz. Yaz aylarında PKK’nın şiddeti tırmandırması alışık olduğumuz bir durum. Fakat sanki bir sulh ortamı varmış da bu saldırı gerçekleşmiş gibi yanlış bir algı var. Halbuki devlet operasyonlarına bir an olsun ara vermedi, Gabar’da, Dersim’de, Hakkâri’de, Bitlis’te her gün bir operasyon yapılıyor. Bu da Barzani’nin PKK’yı ikna etmesini çok zorlaştırıyor. Eğer ben de Başbakan’dan bir işaret alsaydım, sağlığım kötü olmasına rağmen Kandil’e gidip ikna konuşmaları yapacaktım fakat o işareti alamadım.” 

***

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’la da konuştum. Bir anda ne oldu da yine kara iklimine geçtik, olumlu gelişmeler var diye düşünmüştük dedim. Şöyle dedi: “Son 6-7 aydır hükümet aralıksız operasyon yapıyor. Şehitler rakamlarına göre medyada yer bulabildiği için farkında olmayabilirsiniz ama ortada fiili sıcak bir savaş var. İki tarafın da tetikten elini çekmesi gerekiyor ki çözüme yaklaşılsın. Baştan beri söylüyorum, bu iş Barzani’yle olmaz, tek adres Öcalan’dır.” 

***

İşte maalesef ‘tam da barış’ gelmiyordu. Kürt halkının doğuştan gelen hakları verilmediği, PKK’nın silahı susturması için gereken şartlar yaratılmadığı sürece değişen bir şey olmayacak. 100 yıllık sorunu, 30 yıllık savaşı yeniden keşfetmeyelim. Genç insanların kanıyla boyanmış bu nehirde defaatle yıkanmayalım. Yıkandıkça kirleniyoruz. Lütfen hem siyasetçiler hem de bizler değiştirme gücü olanların soğukkanlı bir strateji geliştirmesine olanak sağlayacak iklime katkıda bulunalım.

(Radikal)

Ezgi BAŞARAN | Tüm Yazıları
Hits: 1314