ODACEZAEVİ!

~ 19.06.2012, L. Doğan TILIÇ ~

ODATV duruşmaları 3.5 aylık bir aradan sonra dün yeniden başladı. Bu köşenin yazımı ise, duruşmayı izlerken yazmaya fırsat bulamam endişesiyle, daha duruşma başlamadan bitmişti bile.

Bir duruşma neden 3.5 sonraya atılır, bu süreç içinde insanların tahliye talepleri neden dikkate alınmaz, dahası ODATV sanıklarının 17 aydır süren tutuklulukları nasıl açıklanır, bunlara verecek yanıtı olan beri gelsin.

Televizyon ekranlarından, gazete köşelerinden ODATV sanıklarının gazeteci olmadığını, Alevi-Sünni çatışması çıkarmaktan darbe yapmaya kadar pek çok karanlık tezgahın içinde olan “teröristler” olduklarını ispatlamak için yırtınan “gazeteciler”in söylediklerini biliyorum. Söyledikleri, söyleyeceklerinin teminatı zaten.

Adil olmak, gazeteciliğin en önemli ilkesi bugün. Adil olmak, hakkındaki iddiaları “güvenilir kaynaklar”ınıza dayanarak bas bas bağırdığınız insanların, hiç değilse o iddialar karşısındaki savunmalarına da yer vermeyi gerektirir. Adil olmak, “güvenilir kaynaklar”ınızın kulaklarınıza fısıldadığı, sizin de bağıra çağıra ilan ettiğiniz suçlamaları iddianamede göremeyince bir özür dilemeyi gerektirir. Hadi adil olmayı geçtik, sıradan bir insan olmak böyle bir durum karşısında utanmayı gerektirir.

Şimdi, ODATV’nin gazeteciliğini tartışmanın da zamanı değil. Ama Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Müyesser Yıldız şöyle gazetecilik yapıyordu böyle gazetecilik yapıyordu, demenin hiç zamanı değil. Yalnızca Ahmet ve Nedim’in “arkadaşları” olmanın zamanı asla değil!

Bu insanlara sorulan sorulara bakın. İddianamede sıralanan iddialara bakın. Her haber merkezinde, hemen her gazetecinin yaptığı türden görüşmelerle nasıl “terörist” yaratılmaya çalışıldığına bakın. Bakın ve düşünün; yarın rüzgar bir başka yönden eser ve bu işler hala böyle yürürse, bu kez kim bilir kimler “terörist” olur?

Dilerim siz bu satırları okurken yazdığım her şey anlamsızlaşmış olsun. 17 aydır tutuklu olan meslektaşlarımız salıverilmiş olsun. Yargılanacaksa tutuksuz da yargılanabilecek genç bir babanın, bir annenin, bir eşin ve onları dışarıda bekleyenlerin çektikleri son bulsun.

Umarım” diyemediğimden, “dilerim” diyorum. Bu koşullarda tutuksuz yargılamanın “umulacak” değil, çoktan olması gereken bir şey olduğunu bildiğim için.

ArkadaşımızAhmet Şık’ın Bergamo, İtalya’da, EFJ Genel Kurulu’nda söylediklerine kulak verelim: “Şimdi özgür olduğumu söylüyorlar. Ama dört duvar arasından çıktığım yer ‘görünmeyen duvarlara sahip, sınırları çok net biçimde çizilmiş daha büyük bir hapishane’ oldu. Artık Türkiye’de iktidar olan zihniyet, kendileri gibi düşünmeyen hiç kimseye yaşam alanı tanımak istemiyor.

Budur! Bugün içerdeki meslektaşlarımız için tanıklık nöbetleri tutuyorsak, ODATV duruşmalarını dayanışma duygularıyla izliyorsak, yalnızca Ahmet’in içinden çıktığı değil, içine girdiği hapishaneyi de istemediğimizdendir.

Bir hapishane gerçeği var Türkiye’nin, utanılası! Yalnızca “terörist” diye yaftalanan gazetecilerin, öğrencilerin, akademisyenlerin, insan hakları savunucularının, siyasetçilerin, Kürtlerin, avukatların, sosyalistlerin değil, aynı zamanda adli mahkum ve tutukluların da doldurulduğu bir hapishane gerçeği!

O gerçek geçen gün Şanlıurfa’da 18’i de yanmış insandan 13’ünün ölümü olarak yüzümüze patladı: Yoğunluk şikayetleri üzerine birkaç yıl önce kapasitesi 264 kişiden 350 kişiye çıkarılan Şanlıurfa E Tipi Cezaevi’ne 1057 tutuklu ve hükümlünün tıkıştırılmış olduğu gerçeği. 12 Eylül döneminde olduğu gibi, yatakların santimle bölüşüldüğü gerçeği. 18 kişinin zorla sığdırıldığı bir koğuşta insanların vantilatörün serinliği için kavgaya tutuşup kendilerini yakarak öldürdükleri gerçeği… Tabii, bilmediğimiz daha vahim gerçekler yoksa!

Beğenin beğenmeyin; odatvleri olan bir memleketti burası. Odacezaevleriyle dolu ve içine sığışamayan insanların yanarak öldüğü bir yer olmasın. Derdimiz budur. Boşaltın biraz cezaevlerini, insanlar solusun!

(Birgün)

L. Doğan TILIÇ | Tüm Yazıları
Hits: 1327