Firavunlar ve figüranlar

~ 27.05.2012, Akın OLGUN ~

Savaş için nedenleri çoğaltıyor devlet aklı. Ezberlenmiş cümleleri ağızlarına sakız yapıp yıllardır çiğniyorlar.  Hiç sıkılmadan, utanmadan ve bıkmadan aynı şeyleri söylüyorlar. Terörün belinin kırıldığına ve sonuna kadar mücadeleye dair ölümcül sözler hepsi.
Hepimize lanetli bir yol öneriyorlar ve savaş konseptlerine sallabaş onaylar istiyorlar. Nefreti kirli siyasetleriyle sürekli gübreleyenlerin eseri linç oluyor, cinayet oluyor, cinnet oluyor, katliam oluyor…
Her katliama bahaneler üretiliyor, her siyasi cinayete bir kulp bulunuyor ve bu durumun normalmiş gibi karşılanması isteniyor. Sonrası malum. İktidarlar demokrasiyi nasıl istersiniz sahanda mı, az pişmiş mi yoksa çok pişmiş mi? tadında bir sunumla önümüze sürüyorlar. İktidarın tepeden yasalarla indirdiği demokrasiye tav olanların, kötünün iyisi mantığı ile uygulanan her anti demokratik yönteme, “süreç, dünya, ekonomi” vb diyerek verdikleri pozların arkasında, hayatı yok edilenlerin hikâyesi, çekilen acılar, cezaevlerinde çürütülen gencecik insanlar, sorgusuz sualsiz tutuklananlar, onlarca yıla varan ucube cezalandırmalar, hasta tutsaklar, eğitim hakkı elinden alınan öğrenciler, kayıp yakınları, yıkılan aileler yer bulmuyor.
Korkunç bir duygu yitimi serserileşmiş haliyle tepeden bakıyor.
Beli kırılması gereken terör teranesi cilalanıp ortaya her atıldığında kan akıyor dağlarda, şehirlerde. Aramızdan birer, onar, yüzer yitirilenler parmak hesabı yapılıp haberlere veriliyor. Ağlayan anneler, tabutlara sarılan eşler ve diğer tarafta cesetleri parçalanan, uzuvları kesilen, panzerlerin arkasından sürüklenen ve ailelerine hiçbir zaman tek parça verilmeyen gerillaların ölü bedenleri.
Acı, sözün bittiği yerde çığlık oluyor ve çığlık kendi içine çökerek yüreğe oturuyor.
Daha fazla silah, daha fazla bomba, daha fazla uçak, helikopter ve kimyasallar. Silah tüccarlarının kucağında cukkalaşan milyonlar.
Nefret ve linç barışa dair söylenen her şeyi ayakları altında eziyor ve savaş, kan, barut kokusu insan olanın dengesini alt üst ediyor.
Nerede başlayıp, nerede biteceği belli olmayan şiddet havasını soluyor herkes. Gerilen sinirler, mantığı törpülüyor.
Zulalara çekilen, demir, sopa, balta, nacak ne varsa usul usul yoklanıyor. Her şeyin kontrol altında olduğunu düşünen devletin yeni mühendisleri ise kontrolsüz bir gücün nasıl sonuçlar yaratacağından bihaber kovboyculuk oynuyorlar.
Başkalarının acıları üzerinden devlet yönetmeyi iş edinmiş olanlar elbette ki sadece acıları çoğaltıyorlar. “Devleti hissedecekler” sözünün arkasında bu gerçek var. Katlettikleri vatandaşlar için “figüranlar” diyerek, içi otla doldurulmuş vicdanını siyaset pazarına sürüp böbürlenen siyasetçi kimliğinde de bu var.
Zaten Başbakan'ın bir zamanlar sürekli ağzına doladığı demokrasi söylemi halka değil, aksine bu beklentiye sahip olan entelektüel dünyayı susturmaya yönelikti sadece. Toplumun demokrasi talebi açlık ve yoksulluk üzerine kurulu. Buna cevap veren, buna dokunan her icraat alkış topluyor. Güce tapan ve onun peşinden giden kitle psikolojisine savaşın argümanları ile bindirme yapanlar, elbette ki milliyetçi duyguları gıdıklayarak bu işi götürüyorlar. Kendisinden öncekilerinin yöntemini benimseyen bu anlayışın ürettiği tek şey ise  daha fazla baskı ve şiddet oluyor.
Her şeyi kontrol altına alma deliliği tipik bir polis devleti yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Askerileşen siyaset böylece kendisi gibi düşünmeyen herkesi hedefe koyarak yok ediyor.
Bu güç deliliğinin yapamayacağı hiçbir şey yoktur.
Bu yüzden Başbakan sürekli birilerine parmak sallayarak had bildirme törenleri gerçekleştiriyor ve suskunluk, iktidarı savaşa, savaş politikalarına daha fazla bağımlı hale getiriyor.
Hepimiz onların bu bağımlılıklarının önemsiz dile gelen birer “figüranları” oluyoruz.

(Birgün)

Akın OLGUN | Tüm Yazıları
Hits: 1628