Adalet, çan, güvercin...

~ 27.05.2012, Hasan PULUR ~

Gaziantep Barosu’nun eski başkanlarından Avukat Aziz Canatar bir dergi çıkarmış, yaşamı, meslek anıları, hukuk ve adalet görüşleri...
Aziz Canatar, bir köy çocuğu, Kahramanmaraş’ın Pazarlık ilçesinin Bozlar köyünden...
Çocukluğuyla ilgili şu satırlar, onun yetiştiği ortamı anlatır:
“Köyümüzün bulunduğu bölgede başka okul olmadığı için babam evimizin bir odasını, okul çağındaki çocuklara vermişti. Kendisi okuma yazma bilmediğinden, çocukları okutmak için canla başla çalışırdı.”
Anadolu insanı görüşünü açılarken “Kıssadan Hisse” örnekleri verir.
Aziz Canatar’ın da böyle bir yaklaşımı var...
* * *
Çok eski günlerde bir ülke varmış, törelere göre, biri ölürse kocaman bir “çan” çalar, herkes birinin öldüğünü anlarmış.
“Çan” adamına göre çalarmış.
Ne demek bu?
Diyelim eşraftan biri öldü, çan iki defa çalarmış.
Bir devlet adamı öldü, üç defa...
Kral öldüğünde de dört defa...
* * *
O gün şehrin mahkemesinde bir dava varmış...
Halk, yargılananın masum olduğunu bilmekte, lakin yargıya güveninden, sesini çıkarmayıp, kararı beklemekteymiş...
Karar açıklanır, hiç beklenilen gibi değildir. Herkesin masum dediği sanık, mahkzm olmuştur.
Halk konuşa konuşa, kararı eleştire eleştire işinin başına giderken, birden o “çan” sesini duyarlar...
Birinci çalışta, acaba kim öldü?
İkinci çalışta, eşraftan kim?
Üçüncü çalışta, şehrin önemli yöneticilerinden biri...
Dördüncü çalışta, demek kral öldü, kimi ah çeker, kimi vah!
Lakin çan bir daha çalar.
Bir ölüm daha var!
İşte bunun anlamını bilmemektedirler, kim acaba?
“Çan”ın bulunduğu tepeye koşarlar, çanı çalan adam oradadır:
“-Heyyyy, kim öldü?”
Adam açıklar:
“-Adalet öldü!”
Sayın Aziz Canatar’ın “kıssası”, “hissesini de siz çıkarın” dediği bu...
* * *
Oysa o şehrin bir hikâyesi daha vardır, herhalde bilseydi, aklına gelseydi yazardı, bari biz tamamlayalım.
İki arkadaş, kralın öldüğünün ertesi gün, o şehre yolları düşmüş. Bakmışlar halk meydanda toplanmış, hepsinin başı yukarda, gelecek şeyi bekliyorlar:
“-Yahu ne yapıyorsunuz?”
“-Kralımız öldü, yeni kral seçiyoruz...”
“-Nasıl?”
“-Havaya bir güvercin bıraktık, kimin kafasına pislerse, o kral olacak!”
Derken güvercinin pisliği iki arkadaştan birinin kafasına düşmüş, kıyamet kopmuş:
“-Yaşasın yeni kral!”
Aradan bir yıl geçmiş, arkadaşı şehre uğramış, “bakalım bizim kral ne yapıyor?” diye...
Görenler etrafını sarmış:
“-Aman yetiş, şu senin kral olan arkadaşın var ya, canımıza okuyor, zulmediyor!”
Adam “Bana ne?” demiş:
“-Kafasına pisletip, kral seçenlere çok bile!”
Kıssadan hisseye hacet yok!
Kim bilir, kaç yüz yıl önce, o şehir şimdi yerli yerinde duruyor mu ve de o şehrin insanları nerede?

(Milliyet)

Hasan PULUR | Tüm Yazıları
Hits: 2498