Kutsal metinleri nasıl okumalıyız

~ 18.05.2012, Yaşar Nuri ÖZTÜRK ~

Kutsal metinler, hayatı elinde tutan Kudret'in insana en büyük lütfudur. Bu lütuftan yararlanmanın üç temel koşulu var: 


1. İman,
2. Metinleri tahriften (bozma, artırma veya eksiltme) uzak tutmak,
3. Metinleri, anlamak için okumak.

'Sevap için okumak' deyimi Kur'an dışı bir şark tâbiridir. Kur'an, kendisini sevap için okumak diye bir kavrama yer vermez. Kur'an'a göre, okumak, tedebbür (derin derin düşünmek), taakkul (aklı işletmek), tezekkür (öğüt almak), tefekkür (derin derin düşünmek), tefehhüm (kavramak), tefakkuh (inceliklerine vakıf olmak), ibret almak için yapılır. Eğer okuma yoluyla bir ibadetten söz edeceksek bu ibadet ancak tedebbür yoluyla gerçekleşir. Kur'an'ın yüzlerce ayeti bu gerçeğin altını çizmektedir.  

Kutsal metinler, insanlığa en eski zamanlardan başlayarak bilgi vermekte, ışık tutmaktadır. İnsan, özellikle ilk dönemlerde, sahip bulunmadığı bu bilgileri kavrayamadığı için kutsal metinler sürekli olarak semboller mecazlar kullanmıştır. 

Kutsal metinlerden gereğince yararlanmanın temel koşullarından biri de, dinin sembolik diliyle bilim dilini barıştırmak, başka bir deyişle dinin dilini bilimin diline tercüme edebilmektir. Bu yapılmadan kutsal metinlerin taşıdıkları bilgi ışık değerlerini hayatımıza sokamayız.

Kutsal metinlerin temel amacı insan ile Allah arası ilişkiyi kurmaktır. Ne var ki kutsal metinlerde söz, mutlak kaynaktan o şekilde çıkarılmıştır ki temel amaca yürürken ikincil, üçüncül, dördüncül amaçlara ilişkin değerler de sergilenir. Örneğin, kutsal metin, kötülerin cezalandırılmasını anlatırken mikropların varlığını ve işlevini gösterir. Allah'ın göklerdeki kudretini anlatırken astronominin, astrofiziğin kanunlarına değinir. Varlığın Allah'ın emirlerine boyun eğdiğini anlatırken rüzgârların dölleme yaptığını, atom çekirdeğindeki hareketi ifadeye koyar.

Kutsal metinler, onlarca yan ürünü bulunan bir ham cevhere benzer. Bu cevher, bilim paleti üzerine konup iyi niyet, sabır ve bilgiyle izlendikçe değişik aşamalarda değişik ürünler elde edilir.

İNCİL VE KUR'AN'DAN BİR ÖRNEK

İncil ve Kur'an'da geçen ortak bir örneği ele almak istiyorum. Matta İncili 7. babın 24-27. ayetleri Hz. İsa'nın şu tebliğinden oluşuyor: 

"Benim bu sözlerimi kim işitir ve onları yaparsa evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzer. Yağmur yağdı, seller geldi, yeller esti ve eve çarptılar; ev yıkılmadı; çünkü kaya üzerine kurulmuştu. Ve benim bu sözlerimi işiten ve yapmayan herkes, evini kum üzerine kuran budala adama benzer. Yağmur yağdı, seller geldi, yeller esti ve o eve saldırdılar; ev yıkıldı; onun yıkılması büyük oldu."

Hz. İsa'nın bu tebliği, Luka İncili 6. bab 46-49. ayetlerde de yer almaktadır.

Bu kelamda temel amaç, peygamberi dinlemenin, onun sözlerindeki ve kişiliğindeki değerleri kılavuz edinmenin gereğini anlatmaktır. Ancak söz bunu yaparken, bugün sismolojinin, jeodezinin, jeolojinin, bayındırlık mühendisliğinin, üzerinde ısrarla durduğu bir gerçeğin altını da çizmektedir: Yerleşim bölgelerini seçerken, bina yaparken kayalık alanları seçin, kumsal, alüvyonlu alanlardan uzak durun. Yoksa doğal âfetler binalarınızı yıkar, hatanızın faturası çok ağır olur.

Şimdi Kur'an'daki beyyineye bakalım. Tevbe suresi 109-110. ayetler şöyle diyor:

"Binasını, Allah'tan gelen bir sakınma duygusu ve hoşnutluk üzerine kuran mı hayırlıdır yoksa binasını sel artıklarının ucundaki yarın kenarına kurup da onunla birlikte cehenneme yuvarlanan mı? Allah, zalimler topluluğuna kılavuzluk etmez. Kurdukları bina, kalpleri parçalanıncaya kadar yüreklerinde bir kuşku olmaya devam edecektir."

Ayetin temel amacı, insanı Allah'ın rızasını unutmamaya çağırmaktır. Ama söz, bu vesileyle, yerleşim bölgeleri oluştururken dikkat edilecek temel noktaları da değişik bilimlere ufuk açacak bir biçimde vermektedir.

İncil'deki 'kaya' yerine Kur'an'da 'Allah'tan gelen bir sakınma duygusu' konarak, değişik tedbirlerin işlerlik alanı açık tutulmuştur. Bu tedbirlere dikkat etmeyenlerin zalimler topluluğu olarak adlandırılması ise ürpertici bir ibret dersidir.

Ne yazık ki, adı 'İslam dünyası'  olan coğrafyalar, kutsal metinleri henüz 'okuma' bilincine ulaşmış değil. Kur'an'ın istediği 'tedebbür', bu ülkelerde 'telaffuz' olarak değiştirilmiştir. Böyle olunca da düşünmek için okumanın yerini sevap kazanmak için üflemek almıştır. 

İslam dünyası kutsal metinleri ‘okumak’la değil, üflemekle meşgul. Hem de ölüler üzerine.

(Yurt Gazetesi)

Yaşar Nuri ÖZTÜRK | Tüm Yazıları
Hits: 2839