Anayasa tartışmaları sondan bir önceki kavşaktır. Bu nedenle de hayati önem taşıyor. Hem hayati önemdedir hem de tuzaklarla doludur. Ufukta görünen, AKP’nin kendi planları doğrultusunda bir anayasa için hazırlandığı, göstermelik “sivil toplumun görüşlerini topluyoruz” manevrasını bırakıp, görüşmeleri tıkayacağı, hayal kuranları hayal kırıklığına uğratacağıdır.
Yine de tuzaklardan söz etmek, özellikle de iktidar olmanın önündeki engelleri birer birer temizleyen AKP’nin bir sonraki adımına destek olmak aşkıyla yanıp tutuşanları uyarmak üstümüze vazifedir. Öyledir, çünkü arkadaşların ders alma yeteneği ne yazık ki sınırlı. Bu nedenle hayal kırıklıkları, öfkeleri büyük oluyor.
Öfkeleniyorlar, kocasının omzunda sarı bir tel saç bulmuş yeni gelin gibi ağızlarına geleni söylüyorlar, yine de umutlarını hiç ama hiç kesmiyorlar. Sanki “aldat beni, bir kere daha aldat” der gibidirler.
***
Önce AKP’nin demokrasi istediğine inandılar. AKP’nin, solu çoktan terk etmiş, kendilerine muhkem bir yer arayan bu arkadaşları ikna etmek için öne sürdüğü yem, militarizmin tasfiyesi masalı, oldukça çekiciydi aslına bakarsanız. Yalnız liberallerin değil, solun önemli bir kesiminin de bu yemin çekiciliğinden kendini kurtaramadığını itiraf etmeliyiz.
Gerçekte ne oldu?
Militarizmin tasfiyesini değil, AKP’ye militer desteğin gerçekleştiğini görüverdi arkadaşlar. AKP’nin demokrasi isteğinin sınırları da ortaya çıktı böylece. Buradaki büyük aldanışın “AB ülkeleri gibi olunacak” mavalıyla “şekere” bulandığını da unutmamalı. Oysa ne AB’nin Türkiye’deki demokratikleşmeyle gerçek bir ilgisi vardı, ne de AKP’nin AB’ye yürekten bağlılığı. Şu saat ayarlarını değiştirme meselesi, pek bir önemi olmasa bile, Batı hayalinden uzaklaşmayı Doğu’yla sıfırlanmayı, hemhal olmayı ne güzel ifade ediyor.
AKP artık Doğulu, dindar ve kindar bir “demokrasi” ile Batı kapitalizminin eteklerinde kendine iyi bir yer bulduğu kanısındadır. Batı’nın kimi ihtiyaçlarını ufak tefek maceralar pahasına karşılayabileceğini de o tarafa gösterdiği, onaylarını aldığı için gönlü rahattır.
Ve en önemlisi Batı’nın tarihsel gelişmede önü kesilmiş aydınlanma rotasının, sosyalizme evrilebilecek bir yeni uyanışın uzun bir zaman için tehlike arz etmediğinin “Allah’a şükür” bilincindedir.
***
Ama yeni liberal, eski solcu arkadaşlar bu durumun bilincinde değiller ne yazık ki. İlk hayal kırıklıklarını çabucak atlatıp o nobran sevgiliye yeniden dönme niyetindeler. Bir küçük el hareketine, hafif bir gülümsemeye tav olmaya hazır görünüyorlar. Şimdi anayasa tartışmalarında AKP’nin demokrat bir parti olduğunu göstermesini, bu müthiş demokrasi atağına kendilerini ortak etmesini, eski tatsızlıkların, gönül kırıklıklarının yerini yeni bir başlangıcın almasını dört gözle bekliyor, umuyorlar.
***
Oysa bu kez AKP’nin onlara ihtiyacı yok. Ayak bağı istemiyor artık AKP. Başka dertleri var.
Yapılması gereken onu kendi dertleriyle baş başa bırakmak, sahte demokratikleşme masalına solun desteğini, onayını almak istediğinde, tartışmanın orta yerinde mevzilenmek, büyük oyunu bozmak, “Allah’a şükür, işimiz tıkırında” rahatlığının aldatıcı olduğunu göstermektir işin doğrusu.
Ama arkadaşlar bu umutsuz aşktan kurtulamıyor; nobran, kaba, küstah, maço âşıklarından bir türlü vazgeçemiyorlar. Ne diyebiliriz ki...
Hoşça kalın arkadaşlar.
(Cumhuriyet)