Suriye ile Nereye Gidiyoruz?

~ 30.04.2012, Prof. Dr. Hüseyin PAZARCI ~

Türk hükümetinin temel görevi, ülkemiz insanının kılına dokunulmamasını sağlamak ve onu her koşulda esenliğe kavuşturmaktır. Suriye’nin istikrara kavuşturulması, Türkiye’nin de kendi istikrarı açısından en temel amacı olmalıdır. Macera aramayalım!

Yaklaşık iki yıl öncesine kadar Suriye ile ilişkilerimiz dostve kardeşsıfatlarıyla anılıyordu. Bugün savaş olasılığı dahil, kafalarda pek çok soru işareti var.

Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin Suriye konusunda yarattığı soru işaretleri, ister Sünni koruyuculuğundan, ister başta ABD olmak üzere Batının ve bazı Arap ülkelerinin Beşşar Esadın gitmesi yönündeki isteklerinden, isterse kan döken bir yönetime karşı insancıl bir yaklaşımdan kaynaklanmış olsun; Esadın gidici olduğuna inanarak en uç tepkiyi göstermesi ve sonra da geri adım atamamasından kaynaklanmaktadır.

Erdoğan hükümetinin son günlerde Batının tepkisini bile ılımlaştırması ve askeri bir çözümün düşünülmesinin erken olduğunu açıklaması, öte yandan Annan Planı adı altında diplomatik çabaların sürmesi karşısında Türkiyenin tek taraflı güce başvurmayacağı yönünde söylem geliştirmesi, yine de endişeleri tam olarak ortadan kaldırmamaktadır. Bu nedenle son günlerde ortalıkta dolaşan bazı olasılıkları/soruları baştan açıklığa kavuşturmamız, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve halkının esenliği için gereklidir.

Bu sorularla dolu manzarayı netleştirmeye çalışalım: Suriye konusunda ortada dolaşan önerilerden biri olan Türkiyenin Suriyede bir tampon bölgeya da güvenli bölge oluşturması ne demektir ve uluslararası hukuka uygun mudur? Tampon bölge”, halihazırda uygulanan uluslararası hukukta yerleşmiş ve açıkça düzenlenmiş bir kavram olmaktan çok, komşu devletler arasında pratikte ekonomik, toplumsal ya da askeri denetimi sağlamak amacıyla kurulan bir özerk rejim altına konulmuş denetim alanınıbelirtmektedir. Bu bölge eğer önceden iki komşu devletin arasında anlaşma ile oluşturulmuş bir tarafsız bölgeyi (no states land) işaret etmiyorsa, bunun komşu devletlerden biri tarafından ötekinin ülkesinde uluslararası hukuka uygun olarak kurulması en başta ilgili komşu devletin buna rızası ile olanaklıdır. Böyle bir bölgenin bir komşu devletçe öteki devletin ülkesinde kurulması, bu komşu devletin çok istisnai saldırıların mağduru olması ve öteki devletin bunu yaptırması ya da engel olamaması durumları dışında, öteki devletin egemenliği ve ülke bütünlüğü ilkelerine aykırı düşecektir. Bu da iki devlet arasında savaşa kadar gidebilecektir. Dolayısıyla bu olasılık Türkiye açısından sorunlu bir olasılıktır.

Tampon bölgedışında akla gelen güvenli bölgeoluşturulması olasılığına gelince, böyle bir kavram büyük grupların bir komşu devletten ötekine sığınma aramak amacıyla geçmesi/göç etmesi olayları karşısında, bu göçten mağdur olan devletlerin sığınma arayan kişilerin kaçtıkları devlet ülkesinin sınıra yakın bir bölgesinde kalarak korunmalarını belirtmektedir. Başka bir deyişle, bu kavram ile Suriyeden Türkiyeye gelmek isteyen kişilerin Suriye sınırına yakın bir bölgede yerleştirilmesi ve koruma altına alınması kastedilmektedir. Böylece göç edilmesi amaçlanan komşu devlet hem bu grupları barındırma ve besleme yükü altına girmeyecek hem de göç edenlerin -özellikle silahlı kişileri de içermesi durumunda- kendi kamu düzenini bozmasına ya da kendisini olayların içine çekmesine olanak vermemiş olacaktır. Ancak, böyle bir güvenli bölgenin kurulması, ya çeşitli nedenlerle ülkesinden kaçılan devletin buna rızası ile oluşabilecek ya da BM anlaşmasının VII. bölümü çerçevesinde Güvenlik Konseyinin bir kararı ile oluşturulabilecektir. Kısacası, aksine yollarla oluşturulmuş bu tür bir bölge uluslararası hukuka aykırı düşecektir.

Suriyeden Türkiyeye kaçan kişiler için göçler yoğun bir biçimde sürerse güvenli bölgeyolu düşünülebilecektir. Ancak bunun uluslararası hukuka uygun olabilmesi için, Suriyenin böyle bir rızayı verebileceği düşünülmeyeceğine göre, BM Güvenlik Konseyi kararı ile olması tek yol olarak görünmektedir.

Tabii, bir kez güvenli bölgeoluşturulursa artık hiçbir sorun kalmayacağını da düşünmemek gerek. Örneğin, 1990lı yıllarda Güvenlik Konseyi kararı ile Irakta Saddam kuvvetlerinin 36. enlemin kuzeyine geçmesi yasaklandığında, bu bölgenin güvenliğinin nasıl sağlanacağı kararda belirtilmediğinden, ABD, İngiltere ve Fransa durumdan görev çıkararak bu görevi yüklenmiştir. Oysa, özellikle ABDnin bu görevisonucu Iraka 2003 müdahalesi ve Irakın kuzeyinde ağırlıklı bir biçimde olmak üzere bütün Irak için gerçekleştirdiği planlar düşünüldüğünde, bu tür bölgeler uygulamalarının nelere yol açabileceğini de iyi düşünmek gerekmektedir. Yine, Irakta 36. enlemin kuzeyindeki yetki boşluğunun Türkiyeye karşı PKKnin bu bölgede kolayca yerleşmesini nasıl kolaylaştırdığını ve rahat hareket etmesini sağladığını da unutmamalı...

Türkiyenin bazı çevrelerde düşünüldüğü gibi, BM anlaşmasının 51. maddesi uyarınca hareket etmesi, yani meşru savunma hakkını kullanması olasılığına gelince, bu tür koşullar doğmuş değildir ve kolay kolay da doğabilecek görünmemektedir. Zira, meşru savunma hakkını kullanmanın temel koşulu fiili bir saldırıya uğranmasıdır. Sınır olayları”, ülkeye yoğun bir askeri saldırı olmadıkça bir saldırıyı hukuken oluşturmamaktadır. 51. madde hükmünün ikinci koşulu da, meşru savunma hakkını kullanan devletin zaman geçirmeden bunu Güvenlik Konseyine bildirmesi ve bundan sonra da Güvenlik Konseyinin vereceği kararlara uyması zorunluluğudur.

Dolayısıyla, özellikle bazı çevrelerde düşünüldüğü gibi, sınırdaki olaylar kamu düzenimizi tehdit ediyor gerekçesiyle fiili yoğun bir saldırı olmadan bu yola girilemeyeceği gibi, daha sonra Güvenlik Konseyi müdahalelerinin de sorunu nereye götürebileceğini hesap etmek gerekmektedir.

Bütün bu sorular/sorunlar yumağı içinde her şeyden önemlisi, mezhep olarak Sünnisi, Nusayrisi, Dürzisi, Hıristiyanı, etnik olarak Arapı, Kürtü ve Türkü bulunan karmaşık yapılı bir Suriyenin içişlerine bu derece karışırsak, bunun ülkemize yansımaları da olacaktır.

Türk hükümetinin temel görevi, ülkemiz insanının kılına dokunulmamasını sağlamak ve onu her koşulda esenliğe kavuşturmaktır. Suriyenin istikrara kavuşturulması, Türkiyenin de kendi istikrarı açısından en temel amacı olmalıdır. Macera aramayalım!

(Cumhuriyet)

Prof. Dr. Hüseyin PAZARCI | Tüm Yazıları
Hits: 1662