Anayasanın 10’uncu maddesi diyor ki: “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” Anayasanın kadın-erkek eşitliğini perçinlemesi güzeldir ve kaçınılmazdır. Devletin eşitliği yaşama geçirme yükümlüğünün belirtilmesi, daha da güzeldir. Bu konuda olayın acaba neresindeyiz?
Prof. Dr. Erdener YURTCAN İstanbul Üniversitesi
Her yıl 8 Mart günü Dünya Kadınlar Günü kutlanıyor. İlkin geçmişe kısa bir bakış. 8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlıyorlar. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can veriyor. İşçilerin cenaze törenine 10 bini aşkın kişi katılıyor.
26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonal’e bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın “Internationaler Frauentag” (International Women’s Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getiriyor ve öneri oybirliğiyle kabul ediliyor.
İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamasına karşın her ilkbaharda anılıyor. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı Moskova’da düzenlenen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda gerçekleşiyor. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde de anılmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geliyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul ediyor.
Türkiye’de 8 Mart ilk kez 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlanıyor. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın ve yığınsal olarak kutlanıyor; kapalı mekânlardan sokaklara taşınıyor. “Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı” programından Türkiye’nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında “Türkiye 1975 Kadın Yılı” kongresi yapılıyor. 12 Eylül 1980’den sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmıyor. 1984’ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” kutlanmaya devam ediliyor. (Bu bilgiler için Google’a teşekkürler.)
Bugün dünya ölçeğinde olayın neresindeyiz? Olay derken elbette kadının toplum içindeki yerini ve önemini algılamak durumundayız. Bu konuda dünyanın tüm ülkelerini mercek altına yatırdığımızda, gördüğümüz resim nedir? Eğitimden yeterli payı alamamış, fırsat eşitliğinden tam olarak yararlanamayan, ayağı sağlam basmayan, erkek egemenliğine teslim olmuş bir büyük nüfus. Hemen her toplumda erkeklerle sayısal olarak eşit bir sayıya ulaşan kadın nüfusu, ülke yönetiminde ne kadar pay sahibi? Uzağa gitmeye hiç gerek yok. Parlamentoda temsili sağlamak için “kadın kotalarının” tartışıldığı 21. yüzyılda, insanların işine gelince, kadın anamızdır, kadın baş tacımızdır, dünya kadınların ayaklarının altındadır edebiyatını bir kenara koyarak düşünmek ve harekete geçmek zamanı değil midir? Elbette öyledir.
Anayasanın 10’uncu maddesi diyor ki: “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” Anayasanın kadın-erkek eşitliğini perçinlemesi güzeldir ve kaçınılmazdır. Devletin eşitliği yaşama geçirme yükümünün belirtilmesi, daha da güzeldir. Bu konuda olayın acaba neresindeyiz? Eksiklikleri sıralamak için bu sayfa yetmez. Ama, 2010’da maddeye eklenen şu cümleye ne demeli? Bu maksatla (eşitliği sağlamak için) alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Okurlar kusura bakmasınlar, acaba dervişin fikri neyse zikri de odur mu demeli? Eşitlik ilkesini gerçekleştirmek için devlet önlem alacak ve çözümler getirecek. Bunlar uygulanırken eşitlik ilkesine aykırı yorum yapılamayacak. Demek ki böyle bir tehlike var. Bununla bazı insanların şu eşitlik denilen kavramı içlerine sindiremedikleri sonucu açıklanmış olmuyor mu?
Son söz: Ülkemin ve tüm dünyanın kadınlarının 8 Mart’ını kutluyorum. İşiniz zor, çok zor!
(Cumhuriyet)