MİT KRİZİNDE GÖZDEN KAÇAN

~ 15.02.2012, Ali ER ~

MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da arasında bulunduğu MİT görevlilerinin karşı karşıya kaldığı suçlamaların, PKK terör örgütüne yönelik örtülü faaliyetlerde bazı görevlilerin kendilerine verilen görevin dışına çıktığı iddiasına dayandığı Başsavcı Vekili Seçen’in açıklamalarından anlaşılmaktadır. Sayın Seçen, özellikle hükümetin terör politikasının, soruşturmanın konusu olmadığını vurgulamasına rağmen MİT’in görevdeki ve eski tepe yöneticilerinin ifadeye çağırılması ile ortaya çıkan devlet krizi durulmadı. Yargı ve yürütme erkleri arasında bilek güreşine hatta ölümcül bir çatışmaya dönüştü.
 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun “Soruşturma izni” başlıklı 26ncı maddesinde değişiklik öngören yasa teklifi ile “kriz” daha da karmaşık bir hal aldı. Anayasanın 2nci maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesinin en azından lafzına aykırı bir girişimle verilen kişiye özel yasa teklifi, erkler arasındaki çatışmaya yasama erkini de çekmiş bulunuyor.
Soruşturmanın dayandığı hukuki paradigmanın değiştirilmesini öngören kişiye özel yasa teklifi, Cumhuriyetimizin temel niteliklerinden hukukun üstünlüğü yerine yürütmenin tahakkümüne kapıyı aralayan tarihi bir girişimdir. Kendini yürütmenin icraatına yasal kılıf hazırlamakla yükümlü görenlerin acelesinin arkasında yatan saik, temel güdü nedir? İnsan sormadan edemiyor.
Erkler arasındaki bu çatışma doğal olarak kamuoyundaki tartışmaların da merkezine oturdu. Siyasi düzlemde devam eden tartışmalar dönüp dolaşıp “cemaat” fenomeni üzerinden “devlet içinde devlet” algısını güçlendirilmektedir. Nerdeyse Sayın Başbakan asıl hedef ve eli kolu bağlı mağdur konumda gösterilmektedir. Ufukta bir seçim olsa anlaşılabilir ama yok. O halde Sayın Başbakan’ın en yakın ve güvendiği çalışma arkadaşına yasaları bir kenara iterek gözü kara bir şekilde gösterdiği destek, “vefa” duygusu ile açıklanabilir. Ya da büyük resim, vefa duygusu gibi insancıl ve her kesimden destek görebilecek bir algı yönetimi ile maskelenmektedir.
Bu algı yönetiminin içinde hükümet üyeleri de kendilerine düşen görevleri büyük bir yetkinlikle ve başarı ile yürütmektedir. İddianame açıklanmamış olmasına rağmen başta hükümet üyeleri yargıya doğrudan müdahale çizgisini aşabilecek açıklama yapmaktan çekinmiyorlar. “Milli İstihbarat'ın terör örgütü içine sızmalarına baktığınızda, sızmanın suç işlemeden yapılma imkânı yok ” gibi peşinen MİT ve mensuplarının suç işlemiş olabileceği varsayımı bir bakıma hükümeti işin içinden sıyırma girişimi de olabilir. Çünkü bütün dikkatler MİT görevlileri üzerine çekilmektedir. Ancak önce görevi veren yetkili makama bakmak gerekir. Kullanılan yetki yasal mıdır değil midir? Sorgulamadan herkes gizli servislerin imbiğinden süzülüp gelmiş uzman kesilip, bu tip görevlendirmelerin olağan olduğu varsayımından hareketle söze başlamaktadır. Yeni Yaklaşımlar olarak boşuna mı diyoruz; “Durduğunuz yer gördüklerinizi belirler...”
O halde 2937sayılı  MİT kanununa göz atarak çıkış noktamızı doğru belirleyelim.
MİT’e yasal olarak verilebilecek görevler, söz konusu kanunun 4'üncü maddesinde açıktır.1 Bu maddenin ilk beş fıkrasına bakarsak MİT’in temel görevleri; milli güvenlik istihbaratını Devlet çapında oluşturmak, yasada belirlenmiş ilgili makam ve gerekli kuruluşlara ulaştırmak, istihbarat istek ve ihtiyaçlarını karşılamak ve istihbarata karşı koymaktır. Yine aynı maddeye göre, “MİT’e bu görevler dışında görev verilemez. MİT Devletin güvenliği ile ilgili istihbarat hizmetlerinden başka hizmet istikametlerine yöneltilemez.” 
O halde MİT hangi yasal çerçevede İstihbarat ve İstihbarata karşı koyma görevleri dışında kalan bir takım örtülü faaliyetlerde operasyonel görevler üstlenmiştir. Bunu anlamak için aynı maddenin f fıkrasına göz atamak gerekir. Buna göre MİT Milli Güvenlik Kurulunda belirlenecek diğer görevleri yapmakla da yükümlüdür. Bu nedenle MİT’in terör örgütü ile görüşmesinin yasal dayanağı; Başbakanın Milli Güvenli Kurulu kararına dayanarak vereceği talimat olmalıdır. MİT, kanunun 3ncü Maddesine göre Başbakana bağlıdır. Ancak Kanun koyucu İstihbarat ve İstihbarata karşı koyma dışındaki bu tip görevleri Başbakanın yetkisi dâhilinde görmemiştir. Karar yetkisi Milli Güvenlik kurulunda, MİT’i görevlendirme yetkisi ise Sayın Başbakandadır.
Oysa bugüne kadar nedendir bilinmez bütün tartışmalar Başbakanın yetkili olduğu algısı üzerinden yürütülmektedir. Şimdi bir de görevlendirmelerden dolayı ilgililere yargı dokunulmazlığı sağlama yetkisi Başbakana verilmektedir. Bu olsa olsa hukuk üstünlüğünden vazgeçilmesi ve yürütmenin tahakkümüne davetiye çıkarılmasıdır.
Ancak Çağdaş demokrasinin olmazsa olmazı hukukun üstünlüğü ve devlet çarkının yasal çerçevede işletilmesidir. Yasalarda yer almayan bir yetkinin hiçbir kişi, grup ve makam tarafından kullanılması düşünülemez.
Yargı ve yürütme arasındaki bu bilek güreşine geri dönersek; sorulacak soru şu dur; Bu görev MİT'e nasıl verilmiştir. Görev MİT'e Sayın Başbakan tarafından Milli Güvenlik Kurulu kararlarına dayanarak verilmiş ise,  Sayın Savcının açıkladığı gibi görevlilerin yetki sınırlarını aşan uygulamaları sorundur. Ancak görevlendirme kararı Başbakan’ın kendi inisiyatifi ile alınmış ise, o zaman sorun Başbakanın kullandığı yetkinin yasal dayanağının ne olduğudur.

 http://www.mit.gov.tr/kanun.html

 

Hits: 3163