Saldırı, Yaptırım Kıskacında İran

~ 05.02.2012, Nilgün CERRAHOĞLU ~

02.02.2012

 

İrana saldırı tehdidi her geçen gün tırmanıyor.

ABD seçimleri nedeniyle şahinlerden sürekliHadisene, ne duruyorsun? İrana saldırsana!baskısı gören başkan Obama bir yana; International Herald Tribune (IHT) / New York Timesta çıkan Ronen Bergmanın makalesi, saldırı için kesin tarih bile verdi. IHTde çarşaf gibi yayımlanan -tam sayfalık- yazıda (28-29 Ocak), İsrailin bu yıl İrana saldıracağı davul zurna ile ilan ediliyordu...

Bergman artık geri dönülmez noktaya doğru hızla yol alındığına; meselenin özetle bundan böyle saldırının arka planını hazırlamaya kaldığına, (Irak savaşı öncesinde yapıldığı üzere!) uluslararası yasal meşruiyet/kılıf altındasaldırıyı gerçekleştirebilmek için uluslararası desteğin arttırılması yolundaki çabaların ilerletilmesigerektiğine dikkat çekiyordu.

Sanal âlemde bomba etkisi yaratan ve internet sitelerinde çok sayıda tartışmayı fitilleyen Bergmanın yazısı üzerine İrandan yakın dönemde dönen bir uzman ve Avrupada bulunan biryeşil hareketdestekçisi İranlı ile görüştüm...

Irak savaşı öncesi gibi

Saldırı tarihlerinin artık böyle açıkça havada uçuştuğu ve yaptırım kıskacının arttığı dönemi, acaba İran halkı nasıl yaşıyor; baskıyla nasıl baş ediyordu? Başlangıçta, üstüne basa basa İran halkını hedeflemeyeceği söylenen ve sadece rejim kodamanları üzerinde baskılara yoğunlaşacağı iddia edilen yaptırımların çapının neden böyle genişletildiğini sordum öncelikle

Üç küsur yıl önce malum Obama... İslam ülkeleriyle ilişkileri resetlemekiddiasıyla işbaşına gelmişti.

İslam âlemiyle sözüm ona yeni sayfa açmaksavını sahiplenen yeni pozisyon mucibince, karşıtlaşmaya dayanan Bushun ilkel sopapolitikaları bırakılacak; yerine... havuç ve sopaya başvuran diyalog yoludenecekti.

Virajdaki en kritik ve önemli değişiklik, İran politikasında kendini gösterecekti.

Obama, İran rejimiyle mümkün olduğu kadar açılım/müzakere kapılarınızorlayacaktı

Şablon baştan böyle konduğundan; yaptırımların gündeme geldiği ilk evrelerde önlemlerin molla rejimiüzerinde sadece seçilmiş noktalar üzerinde alabildiğince seçici biçimde uygulanacağı, geniş halk kitlelerinin yaptırımlardan doğrudanzarar görmesinin hiçbir biçimde istenmediğive böyle bir hatanın bir daha asla yapılmayacağı söylenmişti.

Bugün halbuki aynı Bush döneminin savaş öncesi Irakında olduğu gibi, İrandayaptırım kıskacıgiderek neredeyse ilaç piyasasını bile etkiler hale gelmiş...

Konuştuğum İran kaynağı; bu Bush-laşmaortamını, geçmişteki vaatleri hilafına Obamanın masadan müzakere seçeneğinikaldırmasına bağlıyor.

Yaptırım yelpazesinin genişletilmesini; şimdiye değin olduğu gibi Batının yalnızgüç politikasıylailgilenmesi vegüç politikasıkullanmasıyla açıklıyor.

İran rejiminin ebedi, ezeli baskılarıyla öteden beri ezilen İranlıların katmerli çilesine şimdi buyaptırım kıskacıda eklemlenince, hayat çekilmez hale gelmiş. Geleceğe dair her türlü belirsizlik artmış. Bu, İran halkında şimdiden büyük stres yaratmış.

İranın bölünme korkusu

Farklı farklı başlardan oluşan rejimin oligarşikyapısı içinde zaten kimin hangi kararı ne zaman alacağı bilinmezken, ABnin yürürlüğe koyacağı ek yaptırımlar ve uluorta yapılan saldırı söylentilerinin başını alıp gitmesiyle, günlük yaşamın her alanı etkilenerek sekteye uğramış...

Riyal-dolar kuru yoyo gibi oynadığından; alım-satım-kira-banka işlemleri çıkmaza girmiş. Yüzde 20 sularındaki enflasyon, zıplamış. Kanser hastaları dahi, kemoterapi gibi son derecede yaşamsal tedaviler için gereken ilaçları önümüzdeki aylarda bulup bulamayacaklarına dair kaygı yaşamaya başlamışlar

Günlük yaşamınendişelerinin yanında, halkın bir numaralı korkusu, olası bir saldırı sonunda İranın bölünmesiimiş

Olası bir İsrail ya da ABD saldırısı sonucunda İran, komşu Irak gibi lime lime edilmekten çekiniyor anlayacağınız ve Azerbaycan, Kürdistan bölgelerinin yanı sıra Pakistan sınırındaki Belucistanın bölünmesinden korkuyor...

Erken istendiği için yazıyı burada kesiyorum. Kaldığımız yerden hafta sonu devam ederiz.

RTE usulü dinci laiklik

İranı yazarken tam, ekrana RTEnin Dindar gençlik yetiştirmek istiyoruzdemeci düştü. Bu konuda da iki kelam etmeden geçemedim. Başbakan daha yeni Arap Baharı ülkelerine laik devletönermesi yapmamış mıydı? Laik devletlerin başbakanları hiç böyle laf eder mi? Yurttaşlarının dindarlık derecesi laik devletbaşbakanlarının ilgi alanına girer mi? Laik devletlerin başbakanları, dindarlık dozunu farklı ölçülerde yaşayan yurttaşların tümüne eşit mesafede durmak yükümlüğünde değil mi? Öyle anlaşılıyor ki... Recep Tayyip Erdoğan cumhuriyetinde laiklikde artık RTE usulü dindar laiklikolarak sil baştan yeniden yazılacak.


04.02.2012

Dün gazetelerin birinci sayfasında yer alan fotoğrafları görmüşsünüzdür...

Uçaktan dev bir Humeyni maketi indiriliyor. İran askerleri maket canlıymış gibi, selam duruyor.

İran devrim süreci malum Pariste uzun yıllar sürgün yaşayan Humeyninin bir Air Franceuçağıyla Tahranın Mehrabad Havaalanına ayak basmasıyla başlamıştı

O günden bu yana tam 33 yılgeçmişİranlılar hâlâ çile çekiyor.

80’leri İran-Irak savaşına feda eden İran, 90ları Hateminin başka bahara kalandeğişiminibekleyerek ve şu son dönemi de buruk hüsranla sonuçlanan yeşil hareketinbaşının ezilmesiyle geçirdi.

33 yılın bilançosu sonuçta bu oldu: Havaalanında karton bir makete selam çakan askerler!

İranın çok yönlü hüsranı yalnız siyasi değil...

Son 33 yıl İran için ekonomik boyutta da büyük düş kırıklığı yarattı.

Şah döneminde içe kapalı Türk ekonomisine.. büyük petrol servetiyle tepeden bakan İranın; günümüzde 4500 dolar olan kişi başına geliri, Türkiyenin kişi başı gelir düzeyinin ancak yarısına erişebiliyor. Sadece petrole dayalı olan ekonomide ihracatın aslan payını o gün bugün yalnız petrol, doğalgaz, petrol ürünleri oluşturuyor. Molla güdümündeki ekonominin keyfi, başıbozuk, yoz, kötü yönetimi denetlenemiyor. Kronik yüksek enflasyon oranları ve işsizlik indirilemiyor. Bunlar yetmezmiş gibi, hızlanan yaptırım baskısı, riyalin dolar karşısında yüzde 40 değer yitirmesine yol açıyor. Karaborsa tavan yapıyor; gelecek kalın bir belirsizlik perdesine gömülüyor...

Bilanço: Sokakta dua, evde içki

ABDnin düşünce kuruluşu Carnegie Endowmentın İran uzmanı Karim Sadjadpour, 33 yıl öncesiyle bugünü karşılaştırırken, İranlılar 33 yıl önce siyasi özgürlük dışında tüm diğer özgürlüklere sahiptilerdiyor; Bugün o siyasi özgürlükleri elde edemedikleri gibi, vaktiyle sahip olmuş oldukları eski özgürlüklerini de kaybettiler...

Kara mizah bir espriyle durumu sonra Devrim öncesi yıllarda insanlar içkilerini dışarıda içer, ibadetlerini evde yaparlardıdiyerek özetleyen Sadjadpour, Şimdi dışarıda ibadet edip evde içki içiyorlar!sözleriyle bilançoyu tamamlıyor.

İranı tanıyan herkesin bildiği gibi gelinen noktada halkın devrime inancını yitirdiğinive hatta rejime olan inancın rejim kodamanları arasında bile kaybolduğunu belirten İranlı uzman, dinci düzenin sadece üç ideolojiye dayandığını sözlerine ekliyor: ABDye ölüm!”, “İsraile ölüm!ve tabii tesettür….

Başka deyişle ABD şeytanı”, “İsrail şeytanıve kadın şeytanı!!!

Molla rejiminin her fırsatta menzilinde bulunan şeytan kadın(!) saplantısını bir yana bırakacak olursak; nükleer bomba hevesleriyüzünden İran 2005ten bu yana, ABD şeytanıileİsrail şeytanınınçaprazına sıkışmış durumda.

İrana açılımiddiasıyla işbaşına gelen Obamanın 2009 başında Beyaz Saraya girmesiyle, bu kalıplaşmış şablonun aslında Tahranda bir miktar olsun değiştirilebileceği düşünülmüştü.

Dönüm noktası ‘yeşil isyan’

Obama, İslam ülkeleriyle ilişkileri resetlemekiddialarıyla işbaşına gelmiş ve seçilir seçilmez İrana diyalog havucunuuzatmaya başlamıştı. Ancak İranda aynı yıl yapılan hileli cumhurbaşkanlığı seçimleri ardından baş gösteren isyanın kaba güçle bastırılması üzerine, Obama politikalarında 180 derecelik değişiklik oldu ve ABD Başkanı, selefi Bush gibi, zapturapt altına alınmak istenen nükleer proje için İrana sadece sopave sertlik politikasıuygulamaya başladı.

Obama yönetimi Tahrana karşı silbaştan sertleşirken, İranın çok başlı oligarşik liderliğiiçinde son yıllarda alttan alta değişim çizgisinemeyleden ve ABDye zeytin dalı uzatmak isteyen, Washingtonla açılabilecek olası müzakerelere sıcak yaklaşan kesimler tekrar geri çekildiler. Tahran, ABDye ölüm!, İsraile ölüm! çizgisinde kemikleşen ısrarını sürdürürken; Washingtonda şahinlerin sesi her zamankinden çok yükselmeye başladı ve İsrailde savaş tarihleri telaffuz edilir oldu.

İş o hale geldi ki; İranın sahiden nükleer bomba üretmek kapasitesine sahip olup olmadığı, bunu hangi takvimde gerçekleştirebileceği, gerçekleştirse dahi İsrail ve bölgeye ne oranda tehdit olabileceği gibi sorular nesnel önemini yitirdi ve taraflar karşılıklı salt birbirlerinin sertliğindenbeslenir oldular

2005’ten bu yana afaki biçimde ileri geri tartışılan İrana müdahalesöylemlerinin, bugün ciddiyet kazanmasının başlıca nedeni bu.

Bir yandan Obama şahin baskılarla sıkıştıran 6 Kasım’daki başkanlık seçimlerinin takvimi, bir yandan Arap Baharı dinamiğiyle sıkışan İsrailin sağcı, dengesiz Netanyahu hükümeti ve beri yandan İran devriminin uğradığı tüm yenilgilerin telafisi hesabınanükleer kozunatutunan Tahran.. şimdiye değin hiç olmadığı ölçüde patlayıcı bir kokteyl ortaya çıkardı.

Yarın buradan devam ederiz.


05.02.2012

Dokunulmazlık alanı…”

Yıl başından beri yeni bir ivme kazanan ve her geçen gün tırmananİrana yapılacak olası saldırıiddialarında kullanılan anahtar kavram bu:Dokunulmazlık alanı

Gerek Washington Post”- ta iki gün önce çıkan ve ABD Savunma Bakanı Panettaya atfen İsrailin baharda İrana saldıracağını iddia eden David Ignatius yazısı; gerek geçen hafta sonu New York Timesta (NYT) yayımlandığından beri referans alınan Ronen Bergmanın saldırı tarihi 2012dirdeğerlendirmesi hep aynı dokunulmazlık alanıkavramına dayanıyor.

İsrail Savunma Bakanı Barak tarafından üretildiği söylenen kavram; İranın nükleer alandaki teknik bilgi, donanım ve hammadde kaynaklarının; dışardan yapılacak herhangi bir saldırıya karşı, Tahrana zırh/muafiyet sağlayacağı noktaanlamına geliyor.

Artık geri dönüşü olmayan bu noktayı NYT 9 ay sonrasına koyuyor.

Nükleer donanımdaİranın 9 ay sonra dokunulmazlık alanınagirmesi; o tarihten sonra yapılacak müdahalelerin beyhude/sonuçsuz kalmasını ifade ediyor.

İran nükleer kapasitesinde bir kez bu dokunulmazlık alanınıniçine girdi mi diyor kısaca İsrail otoriteleri; bu ülke artık bir daha hiçbir biçimde durdurulamaz. İsrailin varlığını tehdit edecek olan nükleer silah donanımlı İrana bu kapıyı iyisi mi biz yol yakınken kapatmalı ve Tahrana karşı dokunulmazlık alanı içinegirmeden evvel bir önleyici saldırı gerçekleştirmeliyiz!

Yaklaşık on yıl önce Irakı hedef alanönleyici savaşgibi tıpkı bu defa da gene önleyici bir saldırıdan söz ediliyor.

Iraka karşı yapılanönleyici savaş”; (sonradan palavra olduğu anlaşılan) Bağdatın kitlesel imha silahlarıargümanına dayandırılmıştı.

İran için önerilenönleyici saldırıda bu kez İsrailin ortaya attığı dokunulmazlık alanı tehdidinedayandırılıyor.

Propaganda çarkı başlatıldı

Bu kapsamda belli başlı üç senaryo gündeme geliyor: 1) İsrailin, İranı tek başına vurması. 2) ABDnin İsrail saldırısına arkadan destek vermesi; İsraile cevap veren İrana karşı, ABD nin de bilahare saldırıya katılması. 3) Hürmüz Boğazı ya da herhangi bir sıcak noktada çıkabilecek herhangi bir yerel olayın ABDyi içeren çatışmaya dönüşmesi.

Saldırı senaryolarının hepsi dönüyor dolaşıyor; sonunda İsrail kaynaklarından menkul bir dokunulmazlık alanı tehdidiylebağlantılandırılıyor.

İranın nükleer kapasitesi gerçekte hangi takvimle bu geri dönüşü olmayan tehdit alanınagirer/girmez bunu biz aslında bilmiyoruz. Nihayet bu tehdit de Saddamın kitlesel imha silahları tehdidimisali hayal mahsulü olabilir.

Ancak bildiğimiz; sözü edilen tehdidin giderektartışılmaz verihaline getirilmesi ve uluslararası kamuoyuna da kuşkuya yer vermeyen söylemlerle pompalanması.

‘Deja vu’ duygusu

2003-2008 yıllarında Tahranda İtalya büyükelçisi olarak görev yapan, daha sonra bir dönem ABD düşünce kuruluşu Woodrow Wilson Centerda çalışan İran uzmanı Roberto Toscano; bu girdiğimiz yeni propaganda aşamasını Irak savaşı öncesiyle karşılaştırırken çarpıcı bir anekdot aktarıyor:

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun eski başkanlarından Hans Blixdiyerek başlıyor Toscano; Saddam Hüseyinin olası kitlesel imha silahlarının gündeme geldiği dönemde, ABDnin kuşkuları birer katiyethaline getirdiğini ve tüm soru işaretlerinin ünlemedönüştürdüğünü söylemişti. Bugün de korkarım benzer bir süreçten geçiyoruz. İranın nükleer silah kapasitesine ilişkin soru işaretleri, (kuşku kaldırmayan) ünlemlere dönüştürülüyor. İnsanda bu kaygı veren bir deja vu (daha önce bunu görmüştük) duygusu yaratıyor.

‘İran’da muhatap kim’ sorusu…

Romada görüştüğüm Büyükelçi Toscanaya;müzakere, diyalogkapısının bundan böyle hepten kapalı olup olmadığını soruyorum.

Toscano; Amerikalıların öteden beri tüm seçeneklerin masada olduğunusöyleyegeldiklerini belirtiyor.

Ancak bu meyanda bir süre önce New Yorkerda yer alan bir karikatüre değinmeden geçemiyor. Karikatür aralarındatüm seçenekler masadadiye konuşan askerler ve siviller arasında yapılan bir toplantıda, masanın üzerindeki bir bombaya dikkat çekiyor!

İran rejiminde muhatap bulmanın zorluğu; görüşme/diyalog yolunun önündeki diğer büyük engel.

İran rejiminin geleneksel çokbaşlılığına dikkat çeken büyükelçi; Tahranda muhatap kim olacak ki?diyor: “(Birbirleriyle sürekli sürtüşme içinde olan) Ahmedinejad? Hamaney mi?

Yaptırımlarla sonuç almak mümkün müdür? sorusu da salıya

(Cumhuriyet)

Nilgün CERRAHOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1803