Milliyetçi demokratlık

~ 29.01.2012, Gündüz VASSAF ~

Hrant Dink katliamı ve adaletsizliğine tepkimiz gibi istisnalar dışında, Türkiye'de maymun iştahlı bir kamuoyu ve kamuoyu önderleri var.

Türkiye tarihinin sorgulanması, yeniden yazılması, kimi çevrelerin korktuğu gibi rejimin sarsıldığının değil olgunlaştığının ifadesi. Bunun hangi güncel siyasi dinamikler içinde gerçekleştiği ileride tarihe dipnot bile olmayacak. Her ulus devletin geçmişi soru işaretleriyle dolu. Bu nedenle nispeten demokratik ülkelerde çeşitli gerekçelerle gizli tutulan belgelerin belirli zaman dilimlerinden sonra açıklanmasını zorunlu kılan yasal düzenlemeler var. 
Totaliter rejimlerde bile geçmişin eleştirildiğini, geçmişten hesap sorulduğunu görürüz. İşte Sovyetler Birliği’nde Stalin’in ölümünden sonra Komünist Partisi’nin kendi içinde bir ölçüde hesaplaşması. Rejimin katliamlarından sağ kalan, ‘işçi sınıfı düşmanı’ yaftası takılan komünistlere Khruschev döneminde itibarlarının iadesi. 

Resmi tarih hâkimiyeti 
Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı İmparatorluğu’nu reddi mirasından, padişahların vatan haini, Türk düşmanı ilan edilmesinden sonra, Osmanlı tarihçisi olmak bile yeni rejimin ideolojisine ters düştüğünden, İnalcık ve Barkan’ın çağdaş yaklaşımlarla ele aldıkları istisnai çalışmaları dışında Engin Akarlı, Şevket Pamuk, Zafer Toprak, İlber Ortaylı, Ümit Hassan gibi yeni tarihçilerin yetiştirilmesi için üç kuşak beklememiz gerekti. Gene de resmi tarih dışında her tür akademik yaklaşıma kan davası gütme konumunda güçlerin egemenliği süregelmekte. 
Yazıldığı günden beri alanlarında klasik olan Selim Deringil’in Abdülhamit ve Şerif Mardin’in Said-i Nursi kitaplarına kimi çevrelerin endişeyle baktığı, Ragıp Zarakolu gibi, yayınlarıyla tarihimize ışık tutan birisinin oğlu Deniz’le birlikte hapse mahkûm edildiği bir ülkede yaşıyoruz. 
Özellikle devlet ve dinin çıkarlarının örtüştüğü konularda tarihimiz kilit altında. Militarizm ve İslam’ın şartlandırdığı bir toplumun geçmişine toz kondurmama direncinin şiddeti karşısında gündeme en son azınlıkların gelmesi şaşırtıcı değildi. 
Ancak başka ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’de tarih üzerine yoğunlaşan bir gündem var. Korkum; bu zıtlaşmada enerji ve ilgimizin, demokrasi mücadelemizin, günün sorunlarından çok, tarih üzerine odaklaşıyor olması. Geçmişin zulüm ve karanlıklarına tepkisel heyecanımızla, günümüze sorumluluğumuzu unutturan vicdan hafifletici duygusal tepkilere sığınıp susuyoruz. 
Seçime giden hükümetin yeni anayasa umuduyla bizlere sunduğu referandumda nasıl oy vermeli diye birbirimize giren sanki biz değildik. O günden bu yana, yaşantımızı devrim ölçeğinde değiştireceği söylenen yeni anayasa vaadine ilgimiz elinden oyuncağı alınan çocuğun başka şeylerle oyalanmasında yok oldu. Özgürlük ve özerkliği 12 Eylül’den bu yana lağvedilen üniversite otuz küsur yıldır kış uykusunda. Araştırma, yayın ve tartışmalarıyla toplumun dinamiğine ivme vermesi beklenen hocalar YÖK mahkûmiyetinde devletin kapıkulluğunun rehavetinde. Yargılanma haklarından (habeas corpus) yararlanamayanların dışında 2000 küsur çocuk hapishanelerde. Şehirlerimizin, ormanlarımızın, sahillerimizin insan ve doğayı yadsıyarak parsellenip ‘benden sonra tufan’ yapılaşmasına, nükleer enerji ihalelerine kayıtsızlığımız, ancak ‘çılgın projelere’ anlık tepkilerde ses buluyor. 
Hrant Dink katliamı ve adaletsizliğine tepkimiz gibi istisnalar dışında, Türkiye’de maymun iştahlı bir kamuoyu ve kamuoyu önderleri var. Önümüze ne atılırsa onunla uğraşıyoruz. Sebatla sahiplenilecek bir gündemle uzun nefes gerektiren demokrasi mücadelesi soluksuz kalıyor. 
Ülke sorunlarından kopmaktan da öte, küresel sorumluluklarımızın da bilincinde değiliz. Türkiye’de devlet geçmişini inkâr ettiği gibi, bizler de dünyada olup bitenlere inkâr halindeyiz. Son örnek Güney Afrika’da geçen yılın sonunda Birleşmiş Milletler Çevre Toplantısı’nın fiyaskoyla sonuçlanmasına ilgisizliğimiz. Sular altında kalma tehlikesinde ada devletleri, küresel ısınmayla başka yerlerle birlikte kuraklaşacağı öngörülen Anadolu sanki başka dünyada. Bu ülkede kaç kişi Amnesty International, Greenpeace, Save the Children, 350.org gibi ulusötesi kuruluşların etkinliklerine katılıyor?
Ulusal tarihe odaklı, dünyaya ilgisiz, bir tür milliyetçi demokrasi hareketinin aymazlığında gücümüzü kısıtlıyoruz. Varlığımız, sıradan diye es geçtiğimiz günlük hayatın somut sorunları ve küresel eylemlerle bütünleşmedikçe, kendimizi mahkûm ettiğimiz günün geçici gündemlerini aşamayacağız. 

(Radikal)

 

Gündüz VASSAF | Tüm Yazıları
Hits: 1485