M. Altan'a Ret

~ 29.01.2012, Orhan BURSALI ~
Mehmet Altan için “Endekslere giren tek bir uluslararası bilimsel çalışması bulunmuyor, kolay profesör oldu. Bugünkü akademik yükseltme kriterlerine göre değil profesör, yardımcı doçent-doçent bile olamaz” demiş ve profesörlük unvanını geri vermesini önermiştim...
Beni mahkemeye verdi, 20-30 bin liralık tazminat davası açtı. Akademik kariyerine hakaret kabul etmiş. Aslında o doktorasını bile Sorbonne’larda yapmıştı ama tek bir bilimsel makale yazmamıştı.
Mahkeme, İstanbul Üniversitesi’ne, 1993 yılında akademik yükseltme kriterlerinin olup olmadığını ve varsa neler olduğunu sordu.
Gelen yanıt: “Mehmet Altan’ın Prof. olduğu 1993 yılında atama için herhangi bir kriter yoktur.”
Bunun üzerine mahkeme, davayı düşürdü.
Yazık, mahkemeyi ve avukatları boşuna uğraştırdı. Umarım mahkeme harcadığı boşa zamanın parasal karşılığını fatura etmiştir. Bu konuyu uzatmayacağım. Çünkü Altan, yazılarına iktidarca son verilmiş bir “mağdur”. İnternet medyasında Altan yaşadıklarını anlattı. Özellikle basın üzerine söyledikleri önemli, çünkü, beni mahkemeye verdiği süreç, yine basınla ilgili yazdığım ve kendisini eleştirdiğim 17 Şubat 2011 tarihli Utanç Verici Durumlar başlıklı yazımla başlamıştı...
Ama önce Mehmet bakalım ne demiş...
***
Muhalif Gazete ile söyleşiden:
“Türkiye’deki gelinen noktada, bu biat kültürü ile demokratik kültür arasında büyük bir açı farkı var. Bu açı gittikçe de büyüyor. Fark büyüyor... Ben bu kadar değiştik, dönüştük, ilerledik, büyüdük derken Uludere beni dehşete düşürdü. Uludere’de katliam gece 21.30’da oldu ve Genelkurmay bildirisine kadar bütün basın sustu… Mesela bir düğmeden idare ediliyor izlenimini veren ve bunun tersine de bir gelişmenin olmadığı, korkunç bir Sovyetik ve faşizan bir tek parti iktidarlığında bir yapı çıktı...”
Gazetenin, size göre Türk basını sansürsüz ve objektif mi, sorusuna yanıtı:
“...Sansür de var, baskı da. Sapına kadar var. Bende bunun belgeleri var. Yani bir şekilde hangi yazı nasıl sansür ediliyor, ne oluyor filan gibi… Herkese yapıyorlardır bunu.”
Agos gazetesine daha sert şeyler söylüyor:
“Ben ve ailem çok koyu faşizm dönemlerini yaşamış insanlarız ve tüm o dönemlerde dahi böyle bir muameleyle karşılaşmadım.. ilk defa yazılarımın nasıl olması gerektiğine ilişkin bir baskı yaşadım.”
“Basın özgürlüğü konusunda en kötü dönemlerden birini yaşadığımız görüşüne siz de katılıyorsunuz yani” sorusuna yanıtı:
“Bugün bizdeki siyaset anlayışı eleştiriden hoşlanmayan, kendisine tam anlamıyla biat edilmesini isteyen bir anlayış. Hükümet bir aydının kendi ilkeleri doğrultusunda yaşamasına, yazmasına tahammül edemiyor, bundan hazzetmiyor. Türkiye’de bugün neler konuşulamaz dediğimizde gittikçe uzayan bir listeye sahip olmaya başlıyoruz.”
***
Beğendiniz mi? Bu gerçekleri söyleyebilmesi için “atılması” gerekiyordu! “Görev yaptığı” dönemde ise basın özgürlüğü üzerine belki tek laf etmiştir, o da kim bilir...
“Utanç Verici Durumlar” başlıklı yazım, tam da Altan’ın, iktidarın medya üzerindeki baskılara verdiği desteği eleştiriyordu. Odatv gazetecilerinin içeri alınması üzerine 15 Ocak 2011’de Star’da şöyle yazmıştı:
“Ergenekon davasının medya bacağına yönelik hareketlenme... Dünkü hamle acaba Ergenekon’un medya boyutuna yönelik muhtemel bir hamlenin ilk sinyali mi? Ergenekon’un medyadaki uzantıları kimler? Bunlar ortaya çıkarılacak mı?”
Altan’ın umudu kısa sürede gerçekleşti, Nedim ve Ahmet tutuklandılar, “Ergenekon’un medyadaki diğer ayakları, uzantıları” olarak...
***
Altan, şimdi ise medya üzerindeki baskılara veryansın ediyor, askeri diktatörlük zamanından bile kötü diyor, diyor da diyor... Biz bunları hep diyoruz! Bu baskı birden mi oldu! Yıllardır adım adım inşa ettiler! Geldiğimiz nokta, “arındırılmış bir medya”dır. İktidar için hijyenik bir medya. Şimdi de kendilerini Mehmet’ten arındırdılar! Altan, basına darbeler vurulurken iktidara yaptığı katkıları düşünüp vicdan muhasebesi yapar mı, bilmiyorum.
18 Şubat 2011’de şöyle yazmıştım: “İktidar adına Odatv yetmez, medyada daha neler var neler, onlar da yok edilmelidir biçiminde ortalığa dökülmek, utanç vericidir. Yüz kızartıcı bir suçtur...”
Diyorum ki, medyada bulunan iktidar yandaşı gazetecilerin “kendileri” olmaları için, acaba hepsinin işten atılması mı gerekli? Mesela can dostu Eser Karakaş, aynı gazetede, Altan’ı doğru düzgün savunamadı! Ivırdı kıvırdı... Okurken utandım!
Karakaş, orada özgür mü? Yoksa atılmamak için Mehmet’in durumundan ders mı çıkardı?
 
(Cumhuriyet)
Orhan BURSALI | Tüm Yazıları
Hits: 1646