Savaş hükümeti

~ 15.01.2012, Akın OLGUN ~

Hasan Cemal ve Bejan Matur İngiltere Parlamentosu'nda yaptıkları söyleşide özetle Türkiye’nin “manik-depresif ve şizofren” bir ülke olduğu vurgusunu yaparak başladılar konuşmalarına.

Artık teorik anlamda yaşanılanların neden ve niçinlerini anlatmak yetersiz kalıyor. Psikolojik tanımlamalarla var olan durumu izah etmeyi seçiyor olmamız bu yüzden olmalı. Sürekli uçlarda dolaşan Türkiye tablosu, toplumsal anlamda da ciddi savrulmaları beraberinde getiriyor. Barış ve savaş arasında ki ince çizgide tutunmaya çalışanlar açısından bu savrulma sürekli olarak taraf değiştiriyor ve her durumda devlet, iki dönemin düşünsel güçlerini kendisine yedeklemeyi başarıyor.

Türkiye’nin karanlık dönemlerine tanıklık etmişler için bugün gelinen nokta iyi gözüküyor. ‘Kötü şeyler yaşanıyor ama hakkını verelim iyi şeyler de oluyor’ yaklaşımı, iyimserliğini koruma altına alarak tutunmaya çabalıyor.

“Ne olursan ol gel” demokrasisinden, ” benim gibi ol gel” totaliterliğine geçişe koşar adım yedeklenenlerin, kendisi gibi olmayan ve düşünmeyenlere karşı yürüttükleri histerikli savaş, önüne çıkan herkesi linç etmek için diş biliyor. Düşünsel intiharını gerçekleştirmiş ve kendini iktidara teslim etmiş olanların medya dâhil tüm kurumlara pay edilerek dağıtılma süreci çoktan tamamlanmış durumda. Devletin yaş tahtasına basmaktan itina ile kaçınan bir avucun “köyün delisi” muamelesi görmesi bu yüzden.

Bir türlü adını koyamıyoruz gelinen sürecin. Oysa bir savaş hükümeti ile karşı karşıyayız.

Savaş dönemlerinde tüm hukuku rafa kaldıran “özel dönem” uygulamaları fiilen hayatta. Savaş hükümeti tanımı kulağa abartılı gelebilir ama yaşanılanlar  devletin bunun için yukarıdan aşağıya yeniden organize olduğunu gösteriyor. Hem iç, hem dış politika, sürecin ancak böyle dizginlenebileceğine iman etmiş devlet aklı ile örgütleniyor.

İran ve Suriye’ye yönelik planlar ve aynı coğrafya içinde bulunan Kürtlerin örgütlü yapısı ile önemli bir aktör olması, devlet için hem iç hem de bir dış tehdit olarak algılanıyor. Bu sürecin “terör” söylemi üzerinden yeniden inşa edilerek şekillendirilmesi, savaş hükümetinin yaşamsal alanını oluşturuyor. Bir model olarak sunulan Türkiye, ileri demokrasi söylemini bayraklaştırırken, diğer yandan “terör” söylemi ile de demokrasi için “tehdit” oluşturan hayaletler yaratmaya ve her geçen gün bu tehditin çeperini genişleterek korkuyu tabana yaymaya özel bir önem gösteriyor. Kürt muhalefeti üzerinden gelişen demokrasi söylemi onları oldukça rahatsız ediyor. Savaş hükümetinin iktidarda olduğu dönemlerde iç muhalefetin yok edilmesi olmazsa olmaz olarak görülür ve her türlü kirli yöntem bu oyunun bir parçası olarak hayata geçirilir. Bu yanıyla Başbakanın duyguları ile devleti yönettiğini söylemek devleti hiç tanımamaktır. Hayır, başbakan duyguları ile değil, bir savaş hükümetinin liderinde olması gereken ‘devlet beyni’ ile yönetmektedir. Eğer böyle olmasaydı demokrasi söylemi ile savaş hükümetini kuramaz ve bir arada idare edemezdi.

Türkiye’nin entelektüel alanına yapılan iktidar müdahalesinin de bu anlayışa karşı gelebilecek tepkiyi yok etmeye yönelik  olduğunu söyleyebiliriz. Hatta genleriyle en fazla oynanan alan burasıdır. Entelektüel alan ne kadar çok iğdiş edilirse baskı ve zor kendisine o kadar geniş kabul alanı buluyor. O zaman darbeler, işkenceler, siyasal cinayetler, kayıplar, yargısız infazlar, hemen her şey toplumsal kabulün suskunluğu içinde hayata geçiyor. İşte o zaman bir milletvekilinin eline verilen kurşun tehdidi de, üzerine bombalar yağdırılarak katledilen köylüler de, cezaevlerine doldurulan hak ve özgürlük savunucuları, aydınlar, yazarlar, gazeteciler de, sokak ortasında infaz edilen insanlar, taş atan çocuklara verilen cezalar da, kitap yazmaktan ve bulundurmaktan aylarca cezaevi hücrelerine tıkılan üniversite örgencileri de kimsenin hissetmediği bir acı olarak kendi içinde kavruluyor.

Bu yanıyla sokak muhalefetinin yükselmesi tüm demokrasi güçleri için bir nefes olabilir.

Bütün savaş hükümetleri karşıtını şiddete zorlayarak yaptıklarına haklılık yaratmaya çalışır. Tıpkı bugün iktidarın yaptığı gibi. Silahlı bir çatışma alanı yaratabilmek için uğraşan iktidar eğer bunu başarabilirse sokakta hak arayan tüm kesimleri daha rahat sindirebileceği psikolojik bir ortama sahip olmuş olacak. Bugün iktidara lazım olan PKK’nin silaha sarılması, istemediği şey ise eylemsizlik.

Sokak muhalefetinin meşru taleplerinin savaş hükümetini en fazla rahatsız eden duruş olduğunu söylemek yanlış değildir.

(Birgün)

Akın OLGUN | Tüm Yazıları
Hits: 1434