Tahrip Etme Hesabına Göre 'Zaman Ayarlı Bombalar'

~ 03.11.2010, Nihat BEHRAM ~

‘Halklara düşmansınız, insanlığa ihenet ediyorsunuz, hainsiniz’ gibi sözler, tabiki ‘aptalsınız’ anlamını içermiyor! Sözgelimi, Avrupa Parlementosu (AP) ya da Nobel Komitesi, Küba’yı, Çin’i bombalama kararı alıp, Havana’ya Pekin’e bomba atacak kadar aptal mı yani!

Böyle bir aptallık yapıp AP’nin Küba’yı bombalama kararı aldığını düşünün! Başta o kararın alındığı Strasburg olmak üzere dünyanın kaç yüz kentinde kaç milyon insan sokaklara dökülür. Sonucunu hesaplamayacak kadar aptal değiller. Ama, huylu huyundan da vazgeçmiyor işte! Huyu hainlik, insanlığa ihanet, halklara düşmanlık gibi bir pislikse, bir biçimde kusacak bu pisliği. Tahrip gücü daha sinsi bombalar imal edecek, onları atacak!

1975′te kendisi ‘Nobel Barış Ödülü’ ile techizatlandırılan Sakharov’u, tahrip gücünü kimyasal silahtan daha etkili ve uzun süreli kılmak hesabıyla 1988 yılında Avrupa Parlementosu (AP) onun adıyla bir ödül koydu. Gerekçe ve açıklaması, silah ve savaş tacirlerinin her zaman yaptıkları gibi gayet masum: Sakharov Ödülü “Hayatlarını insan hakları ve özgürlüklerini savunmaya adayan kişilere” veriliyor!

Hayatını insan hak ve özgürlüklerini savunmaya adamış Fidel Castro, insanlığın öz evladı ve mazlum halkların kumandanı olarak 15 Ekim’de, insanlık ve dünya halklarına bir çağrı daha yaptı. “Yeni bir savaşta nükleer silahların kullanımı insanların sonu olacaktır. Yeryüzündeki her hükümet dünyadaki tüm halkların yaşama hakkına saygı duymak zorundadır.” diye başladığı açıklamasını, halklara yönelik cesaret çağrısıyla noktalıyor: “Halklar, siyasi liderlerinden yaşama hakkını istemek zorundadır. Tüm nükleer veya konvensiyonel silahların ortadan kaldırılmasını duyuracak cesaretiniz olsun!”

Nobel Barış Ödülü veren komite ya da Avrupa Parlementosu, barış ve insan hakları ödülünü Fidel’e verecek kadar aptal mı? Zaten masumane açıklamalarla ürettikleri ve toz pembe ambalajla sundukları bombalarının terkibi ve düzeneği, bizzat Fidel’de anlamını bulan anlayışı tahrip etme hesabına göre ‘zaman ayarlı’ değil mi?

Bu hesap ve amaçlarla, Avrupa Parlementosu 21 Ekim’deki toplantısında ‘bomba’nın Küba’ya atılması kararını açıkladı. Parlementonun kararını açıklamak için kürsüye Bushvâri kahramanlık edalarıyla sırıtarak gelen Parlemento Başkanı Jery Buzek, “Kübalı muhalif Guillermo Ferinas, Küba’da değişim için hayatını feda etmeye hazır olduğunu söylemişti. Sakharov Ödülü onun hakkıdır. Eğer 15 Aralık’taki törende, Avrupa Parlementosu’nda ödülünü ona elden verebilirsem bu muhteşem bir an olacak!” dedi. Jery Buzek’in konuşmasını AP üyelerinin nerdeyse tamamı, histerik bir biçimde, ayakta uzun uzan alkışladılar. ABD’nin ‘demokrasi, insan hakları, özgürlükler’ gibi aynı masumane gerekçelerle Irak’ı bombalama kararı görüşülürken de, aynı salondakiler, ABD’ye destek pervasızlığını aynı görüntülerle sergilemişlerdi. Huylunun vazgeçmediği huyu bu: ihanet, hainlik, pervasızlık!

Bu değilse ne? Emperyalizm ve kapitalist güçlerce yarım asırdır tarihin en katı ve en uzun ambargosu altında ve onlara inat, onuruyla ayakta durmak için Küba halkının verdiği savaşı ödüllendirecek değiller ya. Nüfusunun 1 milyonu okuma yazma bilmeyen Almanya, Küba’nın okuma yazma bilmeyen oranını sıfırlanması karşısındaki utancını dile getirecek değil ya! Emekçilerinin aylık gelirlerlerinin yarısına yakınını doktor, ilaç ve sağlık sigortasına ödedikleri Avrupa devletleri, onca kuşatma, saldırı ve yoksulluğa rağmen halkın sağlık sorunlarının ücretsiz karşılandığı Küba’yı ayakta alkışlayacak değiller ya!

‘Muhalif’likmiş! Ne anlama geliyorsa işte! ABD kuklası despot rejimlere karşı dağlarındaki muhalifler ‘terörist’; açlığın sefaletin içinde yüzen Haiti gibi ülkelerin muhalifleri ‘çeteci’; emperyalizmin, kapitalizmin kapı kulu iktidarlarınca yönetilen ülkelerin muhalifleri ‘darbeci’! Kübalı ‘muhalif’ ise ‘özgürlüğün simgesi’! ABD kuklası faşist Batista iktidardayken ona karşı halkının özgürlük mücadelesini veren Castro da ABD ve Avrupalının defterinde ‘terörist’ diye kayıtlıydı. Şimdi, Yunanistan’da iktidar muhalifi komünistler, Fransa’da direnen emekçiler ne? On yıllardır cezaevlerinde yatan, işkencelerde can veren devrimciler hayatlarını sistemle mücadeleye adamamış mı? Onlar ne? Yanıtları hazır: ‘Bozguncu!’ ABD ve AB’li yağmacılar, terkibi ve tahrip gücü kendi savaş düzeneğine uyumlu ‘muhalif’ bomba arıyor! Taçlandırılan ‘muhalifler’ de bombanın bu türü! ‘Ben böyle bombanın….!’ demeyip de sussayım mı?

Nobel Barış Ödülü’ne gelince: suyu bu sene iyice çıktı! Geçtiğimiz yıllarda Lech Walesa’ya, İzhak Rabin’e, Simon Peres’e, Al Gore’a, Henry Kissinger’e Nobel barış Ödülü verildiğini; hele ki ödül aldığını duyunca Obama’nın bile “Bana verilmesine şaşırdım!” diyerek ‘şaşkınlığı’nı gizleyemeyişini düşünüp, ‘Suyu mu vardı ki çıksın?’ diye soran olabilir. Sorularında haklılar, özür dilerim! Posaya yine ‘sulu’ diye iltifat ettim!

Liu Şiaobo da Çin’in ‘muhalif’i! ‘Geniş kapsamlı reformları’ savunduğu ve bu mücadeledeki belaları hiçe sayan ‘kararlılığı’ gibi nedenlerle bu yılki Nobel Barış Ödülü’ne o ‘layık’ görüldü. ABD’li, Avrupalı emperyalist, kapitalist yağmacılara, onların erketesi liberallere, ‘yetmez ama evet’çilere, hocaefendicilere, gedikli faşistlere hayırlı olsun!

Hayırlı olsun da, bu ‘geniş kapsamlı reformlar’ meselesini şahsen anlayabilmiş değilim! Yani kastedilen ne? Benim de Çin’e ‘geniş kapsamlı’ eleştirilerim var ama, tıpkı ‘demokrasi, özgürlük, insan hakları’ kavramları gibi, bu ‘geniş kapsamlı reform’ sözünü de, yukarda kimliklerini zikrettiğim zevat çiklet gibi çiğneyeli beri pirelenmeden de edemiyorum.

Birbuçuk milyar nüfüsu olan bir ülke Çin. Bir başka değişle: yeryüzündeki her dört kişiden biri Çinli! El insaf! Onca insanı bir biçimde doyurup ayakta tutuyor. Doğal afetlerden, kapitalist, emperyalist devletlerce aralıksız sürdürüle gelen her türlü provakasyon afetlerine karşı ayakta ve dik duruyor. Dünyanın zengin ve nüfusları da Çin’in kasabaları kadar olan devletler ‘ekonomik kriz’ diye cayırdıyor. Başta Afrika ülkeleri olmak üzere, ABD ve Avrupalının yörüngesindeki ülkelerde açlık, sefalet hafıza almaz boyutta. Sen bu gerçeğe gözünü kapa, Çin’e ‘zulum diyarı’ diye lânet yağdır! ‘Muhalif bombası’ at! El insaf değil de ne? Ben şahsen Çin’in onca insanı doyurma ve dik durma becerisine hayranlık duyuyorum.

Nobel Barış Komitesi ise ‘hayranlığını’ bu yıl da yine şaibeli biçimde ‘muhalif bomba’ dan yana kullandı. Benim için ‘şaibe’ yok, çünkü herşey açık. Mayın fabrikatörü bir babanın oğlu ve silah taciri olan Allfred Nobel’in gerçek kimliğinden, Nobel Vakfı’nın ABD’li silah şirketlerinden hisse sahibi olduğuna kadar. ‘Şaibe’ kavramı Norveçli hukukçu ve barış aktivisti Frederik Heffermehl’e ait. Ödülden sonra, “Kanuna aykırı bir komite tarafından verilen kanuna aykırı bir ödüldür.” dedi. “Ödülün vasiyete aykırı olarak dağıtıldığını, Alfred Nobel’in bu ödüle, silahsızlanma için mücadele edenlerin seçilmesini vasiyet ettiğini” söyledi. Söylemekle de kalmadı, Nobel Vakfı’nı ‘vasiyeti çiğniyorlar’ suçlamasıyla mahkemeye verdi. F. Heffermehl’in “The Nobel Price: What Nobel Realy Wanted (Nobel Ödülü: Nobel Aslında Ne İstemişti) adlı bir de kitabı var. “Norveç Parlementosu’nun Nobel Ödül Komitesi’ne işe yaramayan ve militarist, NATO yanlısı politikacıları seçtiğini” söylüyor.

Her şey açık. Evet her şey açık da, hangi alçak ‘Ben alçağım!’ der? O zaman da alçağa ‘Alçak!’ demek ve de yakasına yapışmak mağdurun görevidir. Fidel’in “Yapacak cesaretiniz olsun!” dediği budur.

(SolHaber 03.11.2010)

Nihat BEHRAM | Tüm Yazıları
Hits: 1952