Mahkeme kapıları, vicdan randevuları

~ 14.12.2011, Ece TEMELKURAN ~

HER akşam ve her sabah bir duruşmanın saati ve yeri, duruşmayla ilgili çağrı metni konuşuluyor. Cihan Kırmızıgül'ün davası gidiyor, Festus Okey'in davası geliyor. Hopa gidiyor, KCK geliyor. İnsanlık tarihinin bağıra bağıra altını çizdiği bir ironi olarak Ahmet Şık ve Nedim Şener'in davası Hrant Dink'in davasıyla aynı güne denk geliyor mesela.
Bir yandan Hopa davası sanığı çocuklar bırakılıyor, aynı gece İstanbul'da 19 genç gözaltına alınıyor. Türkiye'de insan hakları meselesi bir duruşma maratonuna dönüşmüş durumda. Vicdan randevuları silsilesi...
Tarih, Türkiye'de bugün bizi yakamızdan paçamızdan çekiştirerek mahkeme kapılarına sürüklüyor. Her mahkeme kapısında gelenlerin gözleri gelmeyenleri arıyor, gelenleri sayıyor.
Hangi mahkemenin kapısında kaç kişi var, en çok konuştuğumuz konulardan biri bu olmaya başladı. Buna bir çözüm bulmalıyız. Benim bir önerim var.

DAVALARIN BİRLEŞTİRİLMESİ
Savcılar durmadan, ha babam de babam davaları birleştiriyorlar. Birleştirmede sınır yok. Torba davalardan sonra şimdi torba operasyonlar da başladı. İçinden geçtiğimiz siyasal süreci iyice şizofrenikleştiren bu birleştirmelere karşı tez elden "karşı birleştirme" üzerine düşünmeye başlamak lazım.
Herkesin biraz incileri dökülecek, mecbur. Yani fikirlerine hiç de saygı duymadığınız insanların insan haklarını da savunmak zorunda kalacaksınız. Demokratlığına leke gelir hezeyanıyla ona buna yerli yersiz faşist diyenlerin şapkayı önüne koyup düşünmesi gerekiyor. Dökülen "solculuk incilerinin" hesabının yapılması lüksünü de çoktan geçtiğimiz bir mevsimdeyiz çünkü.
Bir de şu "demokrasi cengâverleri" var. Onlara da lütfedip bu mahkeme önlerine gelmelerini, hiç değilse yazıp çizmeleri gerektiğini, yoksa tarih önünde isim vererek utandırılacaklarını birilerinin söylemesi gerek.
Ne bileyim ben, mesela Yeni Şafak yazarı arkadaşlar, Star yazarı arkadaşlar, Zaman yazarı arkadaşlar, Genç Siviller yani hepsi teker teker benden, hepimizden daha ileri demokrat olan bu ağabeyler, ablalar bir çıksınlar bakalım ortaya. Poşu taktığı için hapishanede olan Cihan Kırmızıgül için bir cümle etsinler zahmet olmazsa.
Patır patır evlerinden toplanıp dip kapalıya atılan çocuklarımızın hesabını hiç mi sormayacaklar? Vallahi bizim demokratlığımız azıcık olduğu için ancak bu kadar dayanabildik, biraz da onlar bu işin ucundan tutsunlar.

SUSARIM!
Öte yandan sanki işler biraz iyiye gidiyormuş gibi bir sezgim var. Hava dönüyor gibi. Twitter'da, sosyal medyada bazı şeyler oluyor. İçinde bulunduğumuz "turbo demokrasi" (terim Aylin Aslım'a aittir) tiyatrosunun pırıltıları yer yer dökülüyormuş gibi sanki. Davaların siyasallığı artık "yargı kararı" meşrulaştırmasıyla örtülemeyecek kadar kör parmağım gözüne durumda.
Sanırım bu sebepten yüksek sesle bu davaları savunanların sayısı giderek azalıyor. "Turbo demokratlar" sanırım bu yüzden bu kadar sessiz bugünlerde. Ama biz onlardan sessizlik değil, referandum öncesinde olduğu gibi "demokrasi çığlıkları" bekliyoruz. Yüksek sesle konuşmalarını istiyoruz. Mahkeme kapılarında görünmelerini istiyoruz.
Ben kendi adıma söyleyeyim; bana her türlü hakareti etmiş bu ağabeyler ve ablalar, hanım kızlar ve küçük beylere selam vermem, veremem, midem kaldırmaz. Ama sessiz kalırım. "Neredeydiniz şimdiye kadar?", "Biz size demedik mi?" falan gibi şeyler söylemem. Geçmişi silerim, mahkeme kapısının önündekilerin kalabalıklaşması sebebiyle sevinir, susarım. Vallahi susarım.

(Habertürk)

Ece TEMELKURAN | Tüm Yazıları
Hits: 1999