Şike Yasası'nın bize öğrettikleri

~ 10.12.2011, İsmet BERKAN ~

 ÖNEM sıralamasıyla değil aklıma geliş sırasıyla yazıyorum.

1. Yalçın Doğan, zamanında yazı dizisine ve kitabına ‘Fenerbahçe Cumhuriyeti’ adını verirken bir benzetme yaptığını düşünüyordu herhalde ama bugün bu benzetme gerçeğe yaklaşmış durumda.
2. Hangi miktarda hapis cezasının ‘aşırı’ hangi miktardaki cezanın ‘caydırıcılıktan uzak’ olduğunu konuşup duran yüzbinlerce insandan neredeyse hiçbirinin aklına ‘Yahu şike yapmayıversinler’ cümlesinin gelmemesi bize bir fikir vermiyor mu?
3. Parlamentoda lider iradesinden başka bir iradenin olmadığını biliyorduk ama bunun bu kadar gözümüze sokulmasına alışık değildik.
4. Eğer yeni Anayasa taslağını da Kulüpler Birliği yazarsa, bu Anayasa üzerinde parlamentonun uzlaşması çok daha kolay olacak, o anlaşılıyor.
5. Cumhurbaşkanı veto ettiğinde (ben dahil) ahlakı hatırlayanların önemli bir bölümünün Tayyip Erdoğan ‘Yasayı aynen geçirin’ deyince eski pozisyonlarına dönüp ahlakı yeniden unutmasını izlemek hüzün verici olmanın bile ötesinde.
6. Keşke şike soruşturması Terörle Mücadele Yasası’nın ifade özgürlüğünü kısıtlayan, örgüt üyeliğini kolaylaştıran maddelerinden yürütülseymiş,
bugün bir taşla iki kuş vurmuş, bir çırpıda ülkemizi anti-demokratik görünümden kurtarmış olurduk.
7. Yasa değişikliğinin yaratacağı hukuki boşluk ve karmaşa yüzünden çok sayıda şike davası tutuklusunun gereksiz yere daha fazla tutuklu kalacak olmasına karşı hiçbir önlem düşünülmemiş olmasına Kulüpler Birliği ne diyecek acaba?
8. Şikecilere 12 yıl hapis fazlaysa üniversite sınavında kopya çekeceklere getirilen 7 yıl hapis cezası fazla
değil mi?
9. Seçimlerde milletvekili listesi hazırlamak liderler için gereksiz bir külfet değil mi? Biz liderleri seçsek, onlar da oyları oranında memleketi yönetseler, yasa yapsalar işler daha kolay olmaz mı? Çünkü zaten sonunda bu oluyor.
10. Artık parti disiplini için grup kararının alınmasına gerek bile olmaması memleketimiz demokrasisi için bir gelişme işareti sayılabilir mi?

Terörle Mücadele Yasası: 90’lı yıllara dönüş

CENNET vatanımızda özgürlükler düzeninin geçici, bugünkü gibi düzenin ise kalıcılığı bence artık kanıtlanmış durumda.
Benden başka hatırlayan var mı bilmiyorum ama 90’lı yılların özellikle ilk yarısında büyük derdimiz Terörle Mücadele Yasası’nın bazı madeleriydi. (Ondan önce, yani bu yasa çıkmazdan önce de meşhur 141-142 ve 163. maddelerdi.)
Terörü önlemek yerine aslında ifade özgürlüğünı kısıtlayan, terör örgütüne üyeliği son derece muğlak biçimde tanımlayan ve terör örgütüne yardım-yataklık suçunu neredeyse bütün vatandaşları kapsayacak şekilde belirleyen yasa yüzünden, eline silah almadığı halde hapse düşmüş yüzlerce insan vardı.
O zamanlar Türkiye AB ile gümrük birliği müzakereleri yürütüyordu ve AB’nin bastırmasıyla yasa yumuşatıldı, ben dahil pek çok kişi hapse girmekten kurtuldu, hapisteki yüzlerce insan da tahliye edildi.
Hatırlayın, o zamanlar bu yasanın değişmesine Genelkurmay karşı çıkıyor, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ‘Asker istemiyorsa yasa değişmez’ diyor, Tansu Çiller hükümetinde bakanlar yasa değişmesin diye istifa ediyordu.
Yasa değişip yüzlerce insan kurtulduktan sonra bile savcılarımız yasanın yeni halini kullanmaya devam etti, bu arada yeni yasa maddeleri bulundu kullanmak için ve ifade özgürlüğü kısıtlı kaldı, dava ve hapis tehdidi fikir açıklayan herkes için geçerli olmaya devam etti.
Taa ki, Türkiye yeniden AB’nin kapısını çalana, tam üyelik müzakerelerinin başlaması için Kopenhag Kriterleri’nin ‘yeterince’ yerine getirilmesi gerekene kadar.
Kısa süreli bir özgürlük döneminin ardından, savcılarımız ve hakimlerimiz siyasi iradeden gelen gözyumucu açıklamaların ardından hemen değişmiş ve sözde Kopenhag Kriterlerine uyumlu hale getirilmiş yasa maddeleriyle yeniden atağa kalktılar.
Bugün pankart açan, barışçı protesto gösterisine katılan onlarca genç ile 70’e yakın gazeteci yine aynı maddelerden hapiste.
Bir kez daha yasa değiştirme lafları dolanıyor ortada ama meselenin yasa değiştirmekle çözülmediği ortada. Mesele, yargının tavrında, devletçi ve özgürlük kısıcı reflekslerde.

Karakolda dayak var!

VATAN Gazetesi’nin başarılı yargı muhabiri Kemal Göktaş’ın dünkü haberi çok çarpıcıydı. Habere eşlik eden video ise insanı nefessiz bırakıyor.
İzmir’de içkili bir müzikholde kimlik kontrolu yapan polis, oraya kocası ve çocuğuyla gden bir kadını kimliksiz diye gözaltına alıyor. Kadının söylediğine göre daha polis aracında dayak başlıyor. Sonra karakolda devam ediyor. Kadın kelepçelendiği halde dayak yemeye devam ediyor.
Sonra kadın şikayetçi oluyor, savcılık dün Vatan gazetesinin internet sitesinde yayınlanan karakol içi kameranın görüntülerini buluyor, dayak inkar edilmeyecek şekilde kanıtlanıyor.
Ama o da ne, polisler de kadından şikayetçi olmuş meğerse, bize küfretti, bizi tırmaladı diye...
Şimdi sıkı durun: Dayak atan polisler için savcının istediği ceza 6 aydan 1.5 yıla kadar hapis öngörüyor; buna karşılık polislerin şikayeti üzerine kadına açılan davada savcı kadının 2.5 yıldan 6 yıla kadar hapsini istiyor. Pes.
Bence, Kulüpler Birliği bu soruna da el atmalı, cezada adaleti burada da sağlamalı.

(Hürriyet)

İsmet BERKAN | Tüm Yazıları
Hits: 1443