Hayat, Bir Balıkçı ve Socrates

~ 07.12.2011, Deniz KAVUKÇUOĞLU ~

Amerikalı bir işadamı, Meksikanın küçük bir kıyı kasabasında, bir iskelede durmuş denizi seyrederken içinde tek bir balıkçı bulunan küçük bir tekne kıyıya yanaşır. Teknede bir sürü büyük, sarı yüzgeçli ton balığı vardır. Amerikalı, Meksikalıyı balıklarının kalitesi için över ve bu balıkları tutmanın ne kadar sürdüğünü sorar.

Çok az diye yanıtlar Meksikalı.

O zaman neden denizde daha uzun kalıp daha fazla balık tutmuyorsun diye sorar Amerikalı.

Balıkçı, ailesinin acil ihtiyaçlarını karşılayacak kadar balık tuttuğunu söyler. Amerikalı bunun üzerine balıkçıya sorar: Peki, geriye kalan zamanında ne yapıyorsun?

Geç yatarım, biraz balık tutarım, çocuklarımla oynarım, karım Maria ile öğlen uykusuna yatarım. Sonra her akşam kasabanın merkezine iner, dostlarımla biraz şarap içerim, gitar çalarım dedikten sonra dolu ve meşgul bir hayatım var bayım diye ekler.

Amerikalı dalga geçer balıkçıyla: Harvarddan Master derecem var, sana yardım edebilirim. Balık tutmak için daha fazla zaman ayırmalısın, kazandıklarınla daha büyük bir tekne almalısın! Bu büyük tekneyle kazanacağın paralarla bir sürü tekne alabilir, sonunda bir balıkçı filosuna sahip olursun...

Balıkçının dinlediğini gören Amerikalı konuşmasını sürdürür:

Tuttuğun balıkları bir aracıya satacağına doğrudan onları işleyen kişilere satarsın ve sonunda kendi fabrikanı açarsın. Ürünü, üretimi, dağıtımı sen kontrol edersin. Sonra bu küçük kasabadan ayrılıp önce Mexico Citye, ardından Los Angelesa, oradan da New Yorka taşınıp açacağın kendine ait bir firmayı işletirsin.

Balıkçı sorar: Peki, bayım, tüm bunlar ne kadar zaman alacak?

On beş veya yirmi yıl diye yanıtlar Amerikalı.

Balıkçı: Peki, sonra ne olacak, bayım?

Amerikalı güler. Hikâyenin en güzel kısmı da bu der: Zamanı geldiğinde şirket hisselerini halka satar, çok zengin olursun. Milyon dolarların olur...

Balıkçı; Milyon dolarlar mı, bayım diye sorar: Sonra ne olacak?

Amerikalı; Sonra emekli olursun dedikten sonra konuşmasını sürdürür. Geç yatacağın, biraz balık tutacağın, torunlarınla oynayacağın, karın Maria ile öğle uykusuna yatacağın, akşamları bir şarap evinde dostlarınla şarap yudumlayacağın, gitar çalacağın küçük bir sahil kasabasına taşınırsın...

***

Güzel bir öykü değil mi? Bu kıssadan çıkarılacak hissenin ne olduğunu anlamak zor değil.

Hayatın, yaşayanın algısına göre değerlendirildiği, milyonlarca ayrıntıdan oluşan, karmakarışık bir süreç olduğunu biliyoruz. Her insanın sanırım birinci dileği yaşadığı/yaşayacağı hayat üzerinde egemen olma şansını yakalamaktır. Sayıları az da olsa böyle insanlar vardır.

Geçenlerde 57 yaşında hayata veda eden Brezilyalı futbolcu Socrates Brasileiro Sampaio de Sousa Vieira de Oliveira olan Socrates bu şanslı insanlardan biriydi. 1970li, 1980li yıllarda dünyanın en büyük orta saha oyuncularından biriydi. Brezilyanın Corinthians kulübünde oynadığı 1978-1985 yılları kısa adıyla Socratesin altın dönemiydi. 1982 ve 1986 dünya şampiyonalarında Brezilya Ulusal Takımının kaptanlığını yapmıştı.

Socratesin futbolculuğunun yanı sıra önemli bir özelliği de solcu, devrimci bir tıp doktoru olmasıydı. Futbolu, 1964-1985 yılları arasında hüküm süren askeri diktatörlüğe karşı bir savaşım aracı olarak kullanıyordu. Takımının kazandığı her zaferden, attığı her golden sonra havaya kaldırdığı sol yumruğu Brezilyalıların gözünde umudun simgesiydi.

Çok para kazandı fakat yeri egemenlerin, varsılların değil, yoksul halkın yanı oldu. 4 Aralık 2011 günü oynanan Palmeiras karşılaşmasında on binlerce Corinthians yandaşı maç başlarken ayağa kalkıp sol yumruklarını havaya kaldırdı. Bunu gören her iki takımın oyuncuları orta yuvarlakta bir daire oluşturdular. Corinthians oyuncularının sol yumrukları havada, Palmeiraslıların başları öne eğik derin bir sessizlik içinde Socrates anıldı.

Bir futbolsever olarak bu devrimci futbolcunun anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Toprağı bol olsun.

(Cumhuriyet)

Deniz KAVUKÇUOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1610