Bir kez daha: Süreklilik mi, kopuş mu?

~ 03.12.2011, Metin ÇULHAOĞLU ~

Herkesin bir zayıf tarafı, üstesinden gelemediği bir sorunu vardır.

Örneğin, başka ülkelerde oynanan futbola göre Türk futbolunda “yan toplardan” çok fazla gol yenmesi, artık cümle âlem tarafından bilinen bir zaaftır ve sürüp gitmektedir.

Kimisinin pratik işlere kafası basmaz, kimisi de “teorik” gibi görünen meselelerden öcü gibi korkar.

O öyledir, öbürü böyle…

Ancak, bu ülkedeki düşünsel yaşam ve aydın-akademisyen formasyonu söz konusu olduğunda, içinden bir türlü çıkılamama, üstesinden gelinememe anlamında sağdan sola herkesin ortak bir sorunu vardır:

Süreklilik-kopuş ilişkileri…

Biraz daha açarsak, şudur: Tarihsel bir süreç alındığında, bu sürecin kırılma/kopuş uğrakları nereleridir? Böyle olduğu nereden, nasıl anlaşılır? Kopuş varsa, kopuş sonrası yapı önceki yapının her öğesini mutlak anlamda dışlar mı, yoksa bunları içerip aşar mı? Ya da bütün bunlara kafa yormayı hiç gerektirmeyecek şekilde, “kopuş” fikri büsbütün bir kenara bırakılıp salt süreklilik üzerinden mi yürünmelidir?

Bu sorulara odaklanan tartışmaların Türkiye’de en yaygın örneği Cumhuriyet’e ilişkindir. Kimilerine göre, “Cumhuriyet devrimleri” denilen ne varsa hepsinin kökenini Osmanlı’da, özellikle İkinci Meşrutiyet sonrası dönemde bulmak mümkündür. Başkaları ise, Cumhuriyet devrimlerini, kendi öncüllerini de reddeden bir radikallikte görmek ister, böyle gösterir.

Süreklilik vurgusunu uçlara taşıyanların mantıklarına bakılırsa, insanlığın son bin yılında “devrim”, “dönüşüm”, “kopma” denilebilecek hiçbir uğrak yaşanmadığını düşünmek gerekir. Kapitalizm mi? Meta üretimi ve sermaye dünyada zaten bundan önce de vardı. Aydınlanma mı? 14 ve 15’inci yüzyıllara git, ne varsa bulursun. 1789 Fransız İhtilalı mı? Olmasaydı da olurdu; işler zaten girmiş olduğu yörüngede ilerleyecekti. Türkiye’de 1923 sonrası mı? Yeni Osmanlılara, Jön Türklere haksızlık etmiş olmaz mıyız?

Buna karşılık, aşırı “kopuş” merakını günümüzde daha çok gazete köşelerinde feylesofça laflar etmeyi seven yazarlarla özel manşet tutkunu gazeteciler temsil etmektedir. Böyleleri için de, ne olmuş olursa olsun, bundan sonra “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır…”

***

Carl von Clausewitz Türkiye’de, özellikle Türkiye solunda neredeyse bıkkınlık verecek sıklıkta alıntılanan bir isimdir. Hegel’den de etkilenen bu Prusyalı askeri teorisyenin ünlü sözü de şöyledir: Savaş, siyasetin başka araçlarla devamıdır…

İyi ki Hegel’den etkilenmiş! Çünkü bu kısa cümle kendi içinde hem kopuşu (barıştan savaşa geçiş) hem de sürekliliği (belirli bir etkinliğin araçlarının değişmesi) barındırmaktadır.

“Şimdi, bütün bunlar nereden icap etti?” sorusu mutlaka geleceğinden, kimi iğneli ve imalı, üstelik güncel sorulara dönelim:

AKP’yi ve iktidarını neden bu kadar abartıyor, önceki burjuva iktidarlardan ayrı yere koyuyorsunuz?

AKP iktidarının birinci Cumhuriyet’i sonlandırdığı, bugün ülkede ikinci Cumhuriyet’in yerleşmekte olduğu, “aşırı iddialı” bir tespit değil mi?

Bunlar, zaman zaman dillendirilen sorulardır.

Yanıtı ise, Clauzewitz’inki kadar kısa ve net olmalıdır: İkinci Cumhuriyet, birincisinin başka araçlarla devamıdır!

Türkiye kapitalizminin, kendini birinci Cumhuriyet çerçevesinde, onun kimi kuruluş temelleri üzerinde sürdürme imkânlarını büyük ölçüde yitirmiştir; ancak aynı kapitalizmin, birinci Cumhuriyeti tümüyle silerek, kazıyarak, onun getirdiklerini yerin yedi kat altına gömerek kendini sürdürmesi de mümkün değildir.

Mesele bu kadar basittir.

İyisi mi, fazla uzatmadan, adres ve kaynak da vermeden, çok eski bir alıntıya başvurup bitirelim:

“Diyalektik materyalizmin aldığı konum, diyalektik süreklilik ya da diyalektik kesikliliğin geçerli sayılmasıdır. Diyalektik süreklilikte ‘diyalektik’ sıfatı, sürekliliğin nitel sıçramalar yoluyla gerçekleştiğini gösterir. Diyalektik kesiklilik söz konusu olduğunda ise aynı sıfatın gösterdiği şudur: Gelişimde meydana gelen kesiklilikler ve niteliksel sıçramalar, sürekliliği mutlak anlamda sona erdirip tümüyle ortadan kaldırmaz.”

(SolHaber)

Metin ÇULHAOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 2089