Bir siyasal intihar biçimi olarak dinci sapma.

~ 01.12.2011, Ahmet ÇINAR ~

Bu köşede bir önceki yazıda, İslamcılıkta antikapitalizm aramanın, olsa olsa gericiliğin daniskası olabileceğini savunmuştum. Siyasal İslama antikapitalist bir misyon ve vizyon yüklemenin son derece tehlikeli olduğunu yazmıştım.

Söz konusu yazıya bazı itirazlar geldi. İçtenliğinden, iyi niyetinden asla kuşku duymadığım bazı okurlar, kısaca şunu diyorlardı: “Dinin bu kadar etkili olduğu bir toplumda, dindeki yoksuldan yana, sosyal adaletçi bazı yönlerin gündeme getirilmesinin ne zararı var? Yunus Emre, Mevlana gibi değerleri önemsemeliyiz. Onlar olmazsa kapitalist sistem o boşluğu cemaatçilerle, Fethullah Gülen gibilerle doldurur. İhsan Eliaçık, Eren Erdem gibi kendilerini sol İslamcı olarak tanıtan kişilerden yararlanmalıyız.”

Bu ve buna benzer itirazlar ulaştı posta kutuma.

O nedenle bir önceki yazıya kaldığım yerden devam etme zorunluluğu hissettim.

***

En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Dinsellikte, dincilikte antikapitalist, antiemperyalist bir yön, bir boyut, bir anlam aramak kadar, sola / sosyalizme karşı kurulmuş hain bir tuzak olamaz.

Sosyalizmin kitleselleşememesinin nedeni olarak, “dinciliğe” ve “dinin siyasallaştırılmasına” karşı olan tutumunu göstermek kadar tehlikeli bir saldırı yoktur. Çünkü bu tür tavsiyeler, aslında solu var eden teorik zeminden, var oluş zemininden yoksun kılıp yok etmeyi amaçlar. Dindar diye nitelendirilen kütleye şirin görünmek amacıyla materyalist düşünceden ödün vermeye kalkmak ya da materyalist düşünceyi ödünsüz bir şekilde savunma konusunda duraksamak, siyasal intihara teşebbüs etmekle eş anlamlıdır.

Neden böyledir?

Bakınız Karl Marx’ın, Johann Baptist Schweitzer’e yazdığı 24 Ocak 1865 tarihli mektubundan, Proudhon’la ilgili bölüm tam da bu noktaya işaret etmektedir. Marx şöyle yazıyor: “Proudhon’un siyasal ve felsefi yazılarını tümü, ekonomik yapıtlarının çelişkili ve bulanık niteliğinin aynısını bütünüyle taşır. Ayrıca değerleri yalnızca yerel Fransız değerleridir. Ama dine, kiliseye karşı saldırılar, Fransız sosyalistlerinin, 18. Yüzyıl burjuva Voltaireciliğine ve 19. Yüzyıl Alman tanrıtanımazlığına karşı üstünlüklerini göstermek için dindarlıklarını vurgulamayı arzu etmeleri nedeniyle, yerel de olsa büyük değer taşıyordu. Deli Petro’nun Rus barbarlığını barbarlıkla yenmesi gibi, Proudhon da Fransızların süslü tümce kurma alışkanlıklarını kendi ifadeleriyle yendi.”

Marx’ın bu belirlemesi önemlidir.

Bu topraklardaki ilerici, maddeci felsefenin gelişmesine katkısı olmuş her türlü birikime sırtımızı dönüp, güya kitlelerle daha sıkı ve gerçek bir ilişki kurmak adına dindar gibi görünmek ya da maddeci felsefeyi arka plana itmek, gericiliğe teslim olmak demektir.

Tarihsel maddeci teorinin özünü çok güzel ve her türlü kuşkuyu silecek şekilde açıklayan, Marx’ın 28 Aralık 1846’da Annenkov’a yazdığı bir mektuptan bir bölüm aktarmak isterim: “Demek ki, insanların, içerisinde ürettikleri, tükettikleri ve değiştikleri ekonomik biçimler geçici ve tarihseldir. Yeni üretici güçlerin edinilmesiyle insanlar üretim tarzıyla birlikte de belli bir üretim tarzı için uygun düşen ekonomik ilişkileri değiştirirler.”

Yani bütün üretim biçimleri tarihsel, dolayısıyla geçicidir. Ve insanların bilinçli faaliyetleriyle değiştirilebilirler. Değiştirilebilir, dönüştürülebilir olduğu için tarihseldir. Tarihsel olduğu için de sınırlıdır. Niceliksel olarak tarih sahnesinde işgal ettiği süre, bize ne kadar uzun görünürse görünsün, bütün üretim tarzları geçicidir. Çünkü tarihseldir. Ve insanların bilinçli, yaratıcı, devrimci müdahaleleriyle değiştirilebilirler.

Değiştirilmeleri, dönüştürülmeleri zorunludur.

Aynı mektupta Marx, burjuva ideolojilerinin biçimi, versiyonları, varyantları ne olursa olsunlar, teorik özünü şu sözlerle ifade ediyor: “Hepsi olanaksızı, yani burjuvazinin varlık koşullarını, bu koşulların zorunlu sonuçlarından azade biçimde isterler. Hiçbiri anlamaz ki, feodal üretim biçimi gibi burjuva üretim biçimi de tarihseldir ve geçicidir. Bu hata, burjuva insanı, her toplumun tek olası temeli şeklinde düşünmelerinden ileri gelmektedir; insanların burjuva olmaktan çıktığı bir toplum tasarlayamazlar.”

“İnsanların burjuva olmaktan çıktığı bir toplumun tasarlanamamasının” en önemli ideolojik nedeni, burjuva insanı öncesiz ve sonrasız kabul etmektir. İşte bu nedenle kapitalizm dinseldir. Özsel olarak dinseldir. Yani sadece sömürü düzeninin devamını sağlamak için kullanılan bir siyasal araç olmanın çok ötesinde, var olan sömürü düzeninin işleyişinin sürekli biçimde yeniden ürettiği, bu işleyişe içkin, bu işleyişin olmazsa olmaz bir unsurudur dinsellik.

Niçin böyledir? Çünkü dinsellik, “yeni insanı”, düşünen, sorgulayan, itiraz eden insanı yaratmamızı engeller. Yeni insanlardan oluşan yeni toplumu yaratmak için harekete geçmemizi engeller. Verili halimizi, mutlaka ileriye, özgürlüğe, eşitliğe doğru aşmamız ve bunun için en sert şekilde müdahale etmemiz gereken verili halimizi onaylamamızı, kabul etmemizi ister.

Liberal ideolojideki “müdahalesizlik” ilkesi ile dinselliğin bu derece kaynaşmış olmasında şaşılacak bir durum yok aslında. Liberal ideoloji, müdahalesizliği savunarak insanın yaratıcı gücüne, yeni bir toplumu kurma gücüne, bu gücü hayata geçirebileceği yegane alan ve olanak olan politikaya karşı korkusunu, ürküntüsünü ortaya koyar. Liberalizm teorik olarak politikasızlıktır, politikaya düşmanlıktır. Politik yaşamın meleği olan yurttaşa yani kamusal insana düşmanlıktır. Yurttaşların, benzerleriyle bir arada eyleyerek yeni bir ilişkiler düzeneğini bilinçli bir şekilde kurabileceğinin inkârı ve korkusudur. O nedenle totalitarizm, liberalizme içkindir. Jakobenizmin ve entelektüel şiddetin önemi de bu noktada yaşamsal önem kazanmaktadır. Kendisine liberal diyenlerin de jakobenizmden neden bu kadar ürktükleri ve yirmi dört saat jakobenizme sövdükleri, jakobenizmi bir öcü gibi göstererek etrafa büyük bir ideolojik şiddet yaydıkları ortadadır.

Sosyalistlerin tek ölçütü şudur: Sosyalistler kimsenin inancına, imanına karışmazlar. Ancak din istismarcılığı yapanlarla, dini siyasallaştıranlarla, kamusal alanı dinselleştirenlerle sonuna kadar, inatla ve kararlılıkla mücadele ederler. Bu kadar açık. Bu denli net.

***

Tekrar etmekte yarar var:

Dinsellikte ve dincilikte antikapitalist, antiemperyalist bir yön, bir boyut, bir anlam aramak kadar, sola / sosyalizme karşı kurulmuş hain bir tuzak olamaz.

Aramayacağız.

Arasak da bulamayacağız.

(SolHaber)

Ahmet ÇINAR | Tüm Yazıları
Hits: 1550