Suçluyu başka yerde aramayın!

~ 25.10.2011, Mustafa MUTLU ~

Kara günler yaşıyoruz. Felaket felaket üstüne geliyor... Daha PKK‘nın katlettiği şehitlerimizin kanları kurumadan bu kez Van‘daki depremde ölen yüzlerce yurttaşımızın acısı yüreğimizi dağladı.

Ülkemiz fay hatlarının cirit attığı bir coğrafyada yer alıyor... Geleneksel mimari kültürümüz, depremlerde can ve mal kaybının artmasına yol açıyor... Halkımız depreme karşı önlem almakta bilinçsiz davranıyor...

Bunların hepsi tamam da...

Yine de “Acının bu kadar derin, kaybın bu kadar çok olmasında devletin hiç mi suçu yok” diye sormak istiyorum!

Sakın, “İlle de muhalefet yapacaksın ya; sözü döndürüp dolaştırıp devlete, hükümete getirmesen olmaz” demeyin... Önce okumaya devam edin:

***



17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen ve çok büyük can ve mal kaybına neden olan Marmara Depremi‘nden sonra devlet tarafından çok önemli iki adım atıldı:

Bunlardan birincisi, Deprem Yönetmeliği’nde yapılan ciddi değişikliklerdi.

Ülke genelinde tüm yeni binalar bu yönetmeliğe göre yapılacak, uygun olmayanlara kesinlikle inşaat ruhsatı verilmeyecek, eski binalar da öngörülen “depreme dayanıklılık kriterleri”ne göre denetlenecek, yetersiz bulunanlar hızla güçlendirilecek ya da yıkılacaktı.

Van’daki depreme bakıyoruz:

Yıkılan binaların çoğu, yeni Deprem Yönetmeliği‘nden sonra inşa edilmiş. Daha da kötüsü; aralarında kamu binaları bile var!

İyi de o zaman nasıl oldu da yıkıldılar ya da ağır hasar aldılar?

Bu sorunun yanıtı basit:

Çünkü o binaları yapan müteahhitler, Deprem Yönetmeliği’ni falan umursamadı. Projelerin altında imzası olan mühendisler, üç beş kuruş daha fazla kazanmak için, sadece mesleklerine değil, insan hayatına ihanet etti.

Denetlemekle görevli inşaat mühendisleri odaları ve ruhsat veren belediyeler; görevlerini yapmadı.

Eski binaların denetimi ve güçlendirilmesi konusu ise; çok daha vahim... Büyükşehirler dışında; buna teşebbüs eden bile olmadı! Ülke genelindeki binaların yüzde 75‘inin “röntgeni” çekilmedi, sorunları saptanmadı.

***



19 Ağustos depreminden sonra devletin attığı ikinci önemli adım da Zorunlu Deprem Sigortası’ydı. Devlet; her felaketten sonra büyük maddi kayba uğramamak için, ülke genelindeki tüm binaların “sigortalanmasını” zorunlu kıldı. Bunun takibiyle de yeni kurulan Doğal Afet Sigortaları Kurumu‘nu (DASK) görevlendirdi.

O kanunun çıkarıldığı günlerde kamuoyuna son derece önemli bir mesaj verildi:

“Devlet, bundan sonra depremlerde yıkılan binalar nedeniyle doğan zararı üstlenmeyecek...”

Yasalardan korkan bizim gibi saf vatandaşlar bu açıklamaya inanarak gidip hemen sigortalarını yaptırdı. Bir de banka kredisiyle konut alanlar bunu yapmak zorunda kaldı.

Peki; genelde durum nasıl?

Tam bir facia!

DASK Yönetim Kurulu Başkanı Selamet Yazıcı açıkladı:

Ülkedeki 13 milyon konuttan sadece 3,3 milyonu sigortalı!

Yani sigorta sözüm ona “zorunlu” ama; sigortalılık oranı yüzde 25’lerde...

Doğu ve Güneydoğu‘da ise oran yüzde 10‘ları bile bulmuyor!

Örneğin son depremin meydana geldiği Van‘da; her 100 binadan sadece 9‘u sigortalı!

Diyeceksiniz ki; “O bölgeler çok yoksul, o yüzden insanlar sigorta yaptıramıyor...”

Bırakın Allah aşkına:

Yüz binlerce lira harcayıp bina sahibi olmaya para bulanların, günde 55 kuruş sigorta primine para bulamadığına inanmamı kimse beklemesin!

Çünkü sigortayı yaptırmakla yükümlü kişiler yoksul halk değil; daire, bina sahibi olan ensesi kalınlar!

***



Gelelim devleti suçlamamın nedenine:

Bu yasaları, bu yönetmelikleri ben mi çıkardım kardeşim?

Devletin, hükümetin görevi yasa, yönetmelik yapmakla bitiyor mu?

Onların uygulanmasını sağlamak, uygulamamakta direnenleri ve göz yumanları cezalandırmak uzaylıların işi mi?

***



Tamam acımız büyük; yüzlerce ölümüz var!

İyi de o insanların “neden” öldüklerini sorgulamaz ve yolumuza böyle “savruk” bir şekilde devam edersek...

Bizi bekleyen yeni felaketlerde vereceğimiz kayıp çok daha büyük ve acı olur!

***



GÜNÜN SORUSU

1999 depreminden sonra konulan... Geçici olduğu söylendiği halde kaldırılmayan... Ve asla bir başka amaçla kullanılmayacağı konusunda söz verilen... Özel Tüketim Vergisi’nden bugüne kadar sağlanan yüzlerce milyar liranın acaba kaç kuruşu Van’daki deprem yarasını sarmak için kullanılacak?

***



İşte çıkarcı siyasetten nefret etmemin nedeni!

Van’da deprem oldu; ne kadar belediye varsa yardım kampanyası başlattı.

Böyle bir duyarlılık karşısında şapka çıkartılmaz da ne yapılır?

Ama... Kazın ayağı öyle değil!

Çünkü belediyeler bu tür yardım kampanyalarında sadece “organizatör” olabilir. Yani hayırsever yurttaşlardan topladıkları yardımın bölgeye ulaşmasını sağlayabilir.

Bunu söyleyen yok... Söylemedikleri, yardımı sanki kendileri yapıyormuş gibi gösterdikleri yetmiyor; bir de yardım malzemelerini taşıyan kamyonlar daha yola çıkmadan gazetecilerin bilgisayarlarına bu konuda hazırlanmış basın bültenlerini yağdırıp, rica telefonları açıyorlar!

***



Dün bana böyle ikisi tesadüf etti; aldıkları yanıtı söyleyeyim:

“Babanızın malını mı dağıtıyorsunuz ki bedava reklam istiyorsunuz?”

Orada insanlar can derdinde, buradakiler siyasi yatırım peşinde!

Böyle siyasetten nefret etmeyip ne yapayım?

 

(GazeteVatan)

Mustafa MUTLU | Tüm Yazıları
Hits: 1457