Türkiye, PKK'yı destekler mi?

~ 17.10.2011, Özcan TİKİT ~

FAİLİ meçhul bir suikast, muhtemelen öyle kalmaya da devam edecek. Bu suikast hakkında bildiğim bir şey varsa; o da azmettirenin nokta atışıyla bütün gidişata yön vermeye başladığıdır.
Suriyeli muhalif Kürt lider Mişel Temo'nun katledildiği suikasttan bahsediyorum. Temo, geçtiğimiz hafta Suriye'de evine düzenlenen bir saldırıda hayatını kaybetti.
Suikastın tetiklediği gelişmelerden yola çıkarak, bundan sonra yaşanabilecekleri tahmin etmek mümkün. Görülen o ki Temo suikastı, Esad rejimi için de sonun başlangıcı olarak geçecek tarihe.
Beni bu düşünceye sevk eden gelişme, Baas rejimiyle ezelden beri kavgalı olmasına rağmen Suriye'deki Arap Baharı'na mesafeli duran Suriyeli Kürt muhalefetin vermeye başladığı tehlike sinyalleri oldu. Aslında sinyalleri Suriyeli muhalifler açısından umut işareti olarak tanımlamak da mümkün.
Şam'da, Lazkiye'de, Rastan'da ve Dera'da oluk oluk kan akarken, Esad'a karşı sessizliğini koruyan Suriyeli Kürtler bu suikastla birlikte pozisyon değiştirmeye başladı. Kürtler, Arap Baharı'nın başladığından bu yana ilk kez bu kadar net mesajlarla sokağa döküldü. Esad rejimi yaklaşan tehlikeyi fark edip cenazeye saldırdı. Kürt bölgesinde yürüyen 50 bin kişiye açılan ateşte iki kişi öldü.
Peki bu isyan burada bitecek mi? Hiç sanmam. Ok yaydan çıkmış gibi görünüyor. Olaylar her an Esad'ın kontrolü kaybetmesiyle sonuçlanacak bir yöne evrilebilir. Rejimin bunu engellemek için yapabileceği tek bir şey var; diğer bölgelerdeki gibi zulme başvuracak. Lakin bu da beyhude bir çaba olacak.

HOMOJENLİK FARKI
Ülkenin yüzde 15'ini oluşturan Kürtlere yönelik kitlesel bir kıyım, Esad'ın sonunu hızlandırmaktan başka bir işe yaramaz. Kitlesel bir kıyımın iması bile dün Kaddafi'yi devirmek için düğmeye basan Batı'yı Suriye'ye karşı harekete geçirmeye yeter.
Kaldı ki; Suriye'nin Kürt bölgesinde uluslararası toplumun desteğiyle bir cephenin açılması, Esad'ın devrilmesi için aranan damarın da bulunması anlamına gelir. Zira Suriye'nin büyük bölümünde Sünni, Alevi ve Hıristiyan muhaliflerle rejim taraftarları iç içe yaşıyor. Bu heterojen durum Arap kentlerinde Libya'daki gibi bir cephenin kurulmasını adeta imkânsızlaştırıyor. Dolayısıyla uluslararası müdahalenin mümkün olduğu tek yer Türkiye ve Irak sınırındaki Kürt bölgesi. Bu bölge sınırda olması münasebetiyle coğrafi açıdan, etnik ve mezhebi homojenliği nedeniyle de demografik açıdan Bingazi benzeri bir cephe olmaya müsait.
Suriyeli Araplar da bu müdahaleyle aradıkları uluslararası desteğe kavuşmuş olur. Muhalif Araplar ve Kürtler anlaşabilirse, bir anda birden çok cephede savaşamayacağından Esad da Kaddafi gibi devrilip gider.
Bir de meselenin Türkiye boyutu var tabii. İşler bu yönde evrilirse Esad'dan sonra en zor durumda kalan da Türkiye olacak. Zira Türkiye'nin Suriye hesabı, Esad'ın bir Arap isyanıyla devrilmesi üzerine kuruluydu. Bu hesapta Kürtlere yer yoktu açıkçası. Oysa böyle bir durumda Suriyeli Kürtler, Esad karşıtı cephenin ön saflarında yer alacak. Üstelik bir de üyelerinin 3'te 1 'i Suriyeli olan PKK faktörü var. PKK da bu süreçte aynı cephede yer alabilir.
Hal böyle olunca, Türkiye içinde PKK'nın yer aldığı Suriyeli Kürt muhalefeti korumak için yapılacak bir uluslararası müdahaleye ne diyecek? Destek mi verecek? Yoksa "Hayır arkadaş, Kürtler varsa ben yokum" diyerek Esad'la barışmanın yolunu mu arayacak?
Diyeceğim şu ki, Suriye zor bir ülke, Tunus'a da, Libya'ya da, Mısır'a da hiç benzemiyor. Bu sınavdaki sorular bir hayli zor. Sınavı geçmenin yolu da riskli formüllerden geçiyor. Onları uygulamak ise aslan gibi yürek istiyor.

(Habertürk)

Özcan TİKİT | Tüm Yazıları
Hits: 1383