Tutuklama Zinciri

~ 20.09.2011, Orhan BURSALI ~
Önceki gün Nedim Şener ve Ahmet Şık için “Adaletin 200’ü” yürüyüşü yapıldı.
“Yansak da dokunacağız” iyi bir slogan; ülkede tepeden tırnağa eksik olan “cesaret” için umut veriyor! Medyada diz boyu mıymıntılık, korku, diz çökme, yalakalık, iktidar’dan/güç’ten yanalık, bıkkınlık getirdi.
Bıkkınlık çok tarafsız bir sözcük: medyanın durumu, ülkede büyük tahribat yapıyor, gazetecilik değerlerini silip süpürüyor, saygınlığını yok ediyor... Nitekim araştırmalarda medya en güvensiz kurumlar arasında..
Burada yeniden değinmek istediğim çok temel bir konu var: Medya özgürlüğü için çifte standarttan kaçınmalıyız... Şu “zincir”i görmeliyiz:
***
Ahmet ve Nedim’in tutuklanması, Odatv’nin “tutuklanması”nın sonraki halkası..
Odatv’nin tutuklanması, Aydınlık ve Ulusal Kanal’ın “tutuklanması”nın sonraki veya eşzamanlı halkası..
Aydınlık ve Ulusal Kanal üzerindeki iktidar baskısı, Cumhuriyet’e alçakça baskı ve saldırıların, İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay’ın tutuklanmalarının bir sonraki halkası..
Yani, bu bir zincir...
İktidarın, kaç yıldan bugüne uzanan ve ne kadar süreceği de bilinmeyen güçlü bir baskı zinciri!
***
Bu polisiye ve adli tutuklama zincirinin bir yan ürünü, polissiz, adliyesiz, hapishanesiz, tutuklamasız diğer bir zinciri daha var: Medya patronlarının gazetecileri kapının önüne koyması.
Hayır, “kardeşim sen artık iyi yazamıyorsun, okunmuyorsun, hiçbir haber üretemiyorsun..” gerekçesiyle değil. Öyle olsa aramızda tartışırız, bu doğru mudur, yanlış mıdır diye..
Medya patronları, iktidarın siyasi tercihlerinden çıkardıkları vazife sonucu, başarılı gazeteci veya TV programcısı emekçileri kapının önüne koyuyor
Bir TV çalışanı, “Üzerimizde zulüm var” diye özetliyordu..
Medya yöneticileri, programcılar üzerinde durmadan “onu yapma, bunu çağırma, öyle olmasın, şu gelsin, o konuya girme..” türünden, patronun doğrudan çıkarlarına herhangi bir halel gelebileceğini düşündükleri konularda baskılar uyguluyorlar..
İktidarın basın özgürlüğünü pratikte ayaklar altına alan uygulamalarının ürünleridir bütün bunlar..
Kimi hapiste yıllardır, aylardır..
Kimi de kapı önünde!
Başbakan’ın, yazar ve gazeteciler üzerine sözlerini (veya dolaylı olarak patronlara verdiği talimatları!) burada yinelemeye üşeniyorum! Bu sözler de, medya üzerinde üstelik birinci dereceden baskı zinciri oluşturmuştur..
***
Şuna bağlayacağım: Herkes kendine yakın olan tutuklu arkadaşını savunur oldu!
Şimdi bütün namuslu gazetecilere soruyorum:
Mustafa Balbay’ın tutuklanmasının nedeni olarak, “terör örgütü üyesi” olduğuna inanan, bunun kanıtını gösterebilecek birisi var mı?
Odatv’nin Ergenekon örgütünün kurumu, üyesi olduğunu iddia edebilecek ve bu konuda delil gösterebilecek namuslu bir gazeteci var mı?
Aydınlık ve Ulusal Kanal’ın, tamamen muhalif yayınlarından dolayı “tutuklandığı”nı kabul etmeyecek kim var?
Yok hayır, “ben sadece Ahmet ve Nedim’e kefilim, diğerlerini hem sevmem hem de mahkemede aklansın çıksınlar...” demek, en hafifinden siyasi körlükle açıklanabilir! Siyasi gelişmelerin içsel bağlantılarını göremeyenler, ya gazeteci olamazlar ya da “kardeşim bu zincirin halkası ben asla olmam”, diyenlerdir. Bu ayrı bir “yaaaa..” tartışmasını açar...
***
Doğan Yurdakul arkadaşıma başın sağ olsun bile diyemiyorum utançtan! Bütün diğerleri gibi, içeride tutulmasını kabul edemiyorum..
Gül “O fotoğrafa çok üzüldüm” demiş. Yurdakul’un cenaze töreninde yanı başında sivil jandarmalar olan fotoğrafına.. Ortak iktidarlarının yarattığı zulüm fotoğrafının, hiç olmazsa sözlü bile olsa vicdanının kenarına dokunması iyidir!
Tıpış tıpış savcılığa - hapishaneye gidenlere, kamuoyunun sille tokat kampanyası sonucu zoraki verdikleri iki günlük izni bile zulme dönüştürmede her zamanki gibi birbiriyle yarışıyorlar!
Bu vicdan, Müslüman muhafazakâr iktidarın, cemaat-parti uygulamalarının vicdanıdır. Bunu unutmayın!
NOT: Uluslararası Hrant Dink Ödülü’nün, iktidar destekçisi bir “gazeteci”ye verilmesi, hem komik hem ironiktir! Ödül komitesine baktım, sonucu da normal gördüm...

(Cumhuriyet)

Orhan BURSALI | Tüm Yazıları
Hits: 1673