Askerin 'dönüş bileti' yok mu sanıyorsunuz?

~ 04.08.2011, Kadri GÜRSEL ~

Müstafi orgeneraller hakkında basit ama doğru bir mantıkla, “İdam edemedikleri için istifa ettiler” diyorlar.
“Teslim oldular” diyenler de çıktı.
Bu da doğru bir benzetmeydi. Teşbihte hata yok.
Ordular için savaşın kaybedildiği anlaşıldığında teslim olmak rasyonel bir seçenektir.
Askerler 2007’de sivilleri “teslim almak” için başlattıkları iktidar savaşını kesin biçimde kaybettiler ve sonunda onlara teslim oldular. Bu savaşı, “27 Nisan 2007 E-muhtırası” ile açılıp 29 Temmuz 2011 istifaları ile kapanan bir parantez içinde okuyunca sonuca dair başka bir hükme varmak imkânsız.
Askerler, asker olarak en yapılmaması gereken şeyi yaptılar. Kazanılması mümkün olmayan bir savaşı başlattılar. Bu savaşın hiçbir muharebesini kazanamadıkları gibi, yüz kızartıcı yenilgiler serisini 29 Temmuz istifalarıyla noktaladılar.
Fikri donanımlarının omurgasını geçerlilik süresi çoktan dolmuş bir koruma ve kollama doktrini oluşturuyordu. Görüşleri de maziye ait bir üstünlük duygusu ve kibirle körelmişti. Dolayısıyla kurmay heyetlerinin, ne değişen zamanın ruhunu, ne dünyayı, ne Türkiye’nin bu zaman ve mekânda nasıl dönüştüğünü ve nihayet  ne de “karşı tarafı” doğru tahlil ettikleri söylenebilir.
Yanlış bir savaşta yalnızlaşarak yenildiler ve yine bu nedenlerle mağlubiyetleri bir krize neden olmadı.
Diğer taraftan, 29 Temmuz istifaları 2007-2011 dar parantezinin dışında incelendiğinde, askerlerin nihai yenilgisi olmanın ötesine geçen bir tarihi mana kazanıyor.
“Askeri vesayet” generallerle sivil hükümet arasındaki iktidar savaşının muharebelerinde zaten yıkılmıştı. İstifalarla, işte bu “askeri vesayet” ile neredeyse özdeş tutulmuş eski Cumhuriyet rejiminin manevi varlığına son noktanın konulduğunu tarihçilerden önce iddia edersek sadece küçük bir risk almış oluruz.
“Eski rejim”in yerini nasıl bir “yeni rejim”in aldığı hususunda kesin bir hükme varmak için vakit henüz erken. Mamafih, siyasi değişim süreçlerinin renk paletindeki egemen tonun “otoriterleşme” olduğunu söylemek için elimizde yeterli veri mevcut. Artan ölçüde sınırlanan basın özgürlüğü, uygulamada ortadan kalkan güçler ayrılığı, iktidarın siyasi menfaat sağladığı kutuplaşma ve dinsel muhafazakâr dayatma, bütün bunlar hep otoriterleşmenin kuvvetli göstergeleridir.
Ne de olsa “demilitarizasyon”un garanti ettiği tek sonuç sivilleşmedir. Bu ise demokratikleşme için yeterli güvenceyi beraberinde getirmiyor. Güvence, iktidardaki sivillerin demokrasiyi güçlendirmeye ve geliştirmeye ne kadar istekli olduğunda aranmalı.
Ve bu bağlamda nihayet geliyoruz Kürt sorununa...
29 Temmuz istifalarına Kürt sorunu açısından da bakmalıyız.
Kürt sorunu siyasallaştıkça, ayrışmak ne kelime, onunla özdeş hale gelen Kürt hareketi, Türkiye’deki yeni rejimin şekillenmesinde rol oynayacak olan belki de tek bağımsız aktördür.
Tablo şudur: “Yeni rejim”in ruhu için asıl hesaplaşma artık “eski rejim”in mağduru olan bu iki kesim, yani Kürt hareketi ile Anadolu dindarlarını temsil etme iddiasındaki İslami siyaset arasında sürecektir. Bu iki kesim yeni Türkiye’nin yükselmekte olan güçleridir.
Bu yeni hesaplaşma ağırlıkla demokratik bir mecrada mı sürecektir yoksa AKP iktidarı eski rejimin genetik mirasçısı gibi mi davranacaktır? Yani Kürt sorununun özünü inkâr etmek, güvenlikçi yaklaşımı esas almak, şiddete karşı daha çok şiddetle cevap vermek, savaşın dilini konuşmak gibi...
“Demilitarizasyon” iyi güzel de, siyaset gibi Kürt sorunu da asker nüfuzundan arındırılabilecek midir? Yoksa askerin Kürt sorununu beter eden tutumlarının benzeri bu kez AKP iktidarı tarafından mı sürdürülecektir?
Kuvvet komutanları istifa etmeden önce de Kürt sorunu Türkiye’nin “Aşil Topuğu” idi, şimdi de öyle.
Komutanlar teslim olmadan önce de Kürt sorunu AKP’nin “yumuşak karnı” idi şimdi de öyle.
Ve AKP soruna eski rejimin “devlet aklı” ile yaklaşmaya devam ettikçe bu hep böyle kalacak.
Şiddet dilinin konuşulduğu bir Kürt sorunu ortamında asker de bir fiili aktör olarak kalmaya devam edecek. Bu haliyle Kürt sorunu AKP’nin yumuşak karnına vuran bir “pasif direniş” sahasıdır; hem de sarpa sardıkça askerin “dönüş bileti”dir.
Şurası bilinmeli: Kürt sorunu siyasi olarak çözülmedikçe Türkiye’nin demilitarizasyonu tam olarak sağlanamaz.

(Milliyet 04.08.2011)

Kadri GÜRSEL | Tüm Yazıları
Hits: 1644