Demokrasinin Resmi...
O meşhur resim…
Hani şu “yeni masa düzeni” resmi var ya… o resim!
Türkiye’yi yakından tanıyan bir Batılı diplomata sordum:
“Bizim buralarda buna demokratikleşmenin fotoğrafı diyorlar, siz ne diyorsunuz?”
“Kuşkusuz bu, Türkiye’de, bir dönemin sonuna gelindiğini gösteren bir tablo!” diye söze girdi muhatabım: “Gördüğümüz fotoğraf, Kemalist Türkiye’nin sonunu gösteren bir resim. Ancak burdan illa bir demokratikleşme sonucu çıkartmak zorlama olur. Türkiye’de iki otoriter iktidar sistemi var. Ben bu resimde; otoriter bir iktidar sisteminin resminden, diğer bir otoriter iktidar sistemine geçişin sembolleşmesini görüyorum. Demokrasi ve demokrasiye geçiş kavramları ise farklışeyler…”
“Ama Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Ria Oomen-Ruijten bunu bir ‘demokratikleşme’ göstergesi olarak nitelemekte hiç tereddüt etmedi ve ‘Türkiye demokratik kurumların askeri kararlar üzerinde denetim sahibi olduğu daha demokratik bir ülke haline geliyor’ dedi. Bu açıklamayı nasıl değerlendireceğiz?” dediğimde söz ettiğim diplomattan şu cevabı aldım:
“Askeri güçler, sivil güçlerin denetimi altına alındığında, otomatik olarak demokratikleşme sağlanmış olmaz. Askeri güçlerin sivil güçlerin denetimine alınması, demokrasiye geçişin unsurlarından sadece biridir. Demokratikleşmede ayrıca güçler ayrımı, düşünce ve fikir özgürlüğü, tolerans, diyalog ortamı gibi; bir arada gerçekleştirilmesi/bulunması gereken ve iç içe geçen birçok başka unsur var. Bu unsurların hepsinin Türkiye’de bulunduğunu söylemek zor. Raportör, Ortadoğu coğrafyasının baştan sona sarsıldığı bir dönemde; Ankara ile sıkıntı doğurmak istememiş olabilir. Batı başkentlerinin Ankara’dan böyle bir dönemde en büyük beklentisi, ilişkilerde haliyle ‘devamlılık’ ve ‘süreklilik’ sağlanmasıdır.”
Avrupa’nın tepkisi ‘reel politik’
Avrupa’nın tepkisini özetle “reel politik” düzlemde değerlendirmek gerekiyor.
Bizim hızlı liberaller ne var ki, tümüyle “şartlar gereği” söylenen bu diplomasi cümlelerinin hemen üzerine mal bulmuş mağribi gibi atlayıp; “Zaten AB de her geçen gün daha çok demoratikleştiğimizi söylemiyor mu?” diye söze başlıyor ve baştan sona artık ezberlediğimiz klişe/kalıp cümlelerle “normalleşme” edebiyatı yapıyor.
Önceki gece TV başında tam bu minval bir söyleşi programı izledim…
Cüssesiyle ekrana sığmayan sözümona bir liberal; bir büyük kanalda haberciyi karşısına almış soluk almadan “demokrasi” ve “demokratikleşme” vaazı veriyordu!
Pozisyon aynen buydu.
Haberci, konuğu karşısına almış değil…
Konuk; haberciyi karşısına almış ve tamamıyla ambale etmiş durumda.
Dur durak bilmeden konuşuyor.
Haberci, arada; “Ama” diye söze girmeye çalışıyor, “Generaller de beri yandan ‘mevcut tutuklamaların evrensel hukuk kurallarına aykırılığını’ ileri sürerek istifa etti. Yapılan tüm uygulamaların hukuk devleti normlarına ve demokrasiye uygun olduğunu söyleyebilir misiniz? Nasıl bu kadar büyük bir özgüvenle demokratikleştiğimizi söyleyebiliyorsunuz?” diyecek oluyor…
Uçan kuşa demokrasi vaazı veren konuk, “Bunları bugün söyleyenler, bize artık itimat telkin etmiyor” yanıtını yapıştıyor ve o çok iyi bildiğimiz sakat mantıkla ardından; “Türkiye’de 2008 öncesinde siz kaç tutuklu olduğunu biliyor musunuz? 55 bin kişi tutukluydu. O zaman neden bu konuları hiç dert etmiyorlardı?” diye devam ediyor.
Haberci; “Ama sui misal, emsal teşkil etmez ki!” demeye çabalıyor.
Konuk oralı olmuyor. Kaldığı yerden aynen… demagojiye devam ediyor.
Zekâyla alay eden işkence
Gazeteciye sorusunu tamamlamak fırsatı dahi vermeyen kişilerden sonuçta her gece böyle sonu gelmeyen “demokrasi monologları” dinlemek durumunda kalıyoruz ve bu artık insanların zekâsıyla alay eden bir işkenceye dönüşüyor.
“Demokratikleşmenin tartışması” bile Türkiye’de karşısındakine en ufak bir söz hakkı tanımazken “askeri masaya sivil ayar” fotoğrafındaki değişimler ne ölçüde inandırıcılık taşır?
Demokrasi, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir tahammülsüzlük ortamında boy verebilen bir şey değildir.
Demokrasi ve demokratikleşmeden bahsedilebilmesi için; öncelikle, bu “hesaplaşma” ve “kan davası” ikliminden çıkılması gerekir.
Otoriter rejimlerden demokrasiye geçiş konusuna yerkürenin en başarılı modelini oluşturan İspanya’da, süreci vaktiyle yerinde izlemiş bir gazeteci olarak benim almış olduğum en birinci ders, her şeyden önce budur: Demokratikleşme “zıtlaşma”, “dayatma”, “skor yapma” ve bir “kan davası” atmosferinde gerçekleşmez/gerçekleşemez.
Demokratikleşme öncelikle “diyalog” demektir.
“Diyalog” noktasından biz ne yazık ki henüz çok uzaktayız.
(Cumhuriyet 04.08.2011)
Hits: 2127