Devleti Anlamak

~ 03.08.2011, Güray ÖZ ~
Şimdi artık daha kolay anlaşılabileceği, hep gözden uzak kalmış, göz ardı edilebilmiş alametler kaçamayacağımız kadar ortada olduğu için, gerçeklere belki de daha soğukkanlılıkla bakabiliriz. Kimi gerçekler yalnızca solcuların olmaktan çıkıp daha geniş çevrelerin gerçeği haline gelebilir.
Bunlardan biri ve belki en önemlisi devlet gerçeği, devlet ile toplum arasındaki ilişkidir. Devletin birbiri ile çelişen, çatışan parçalarının sıkı ilişkisinin Türkiye tarihinde pek çok kez olduğu gibi bu momentte de kendini açıkça gösterir hale gelmesidir.
Şimdi öyle bir zamandayız.
***
Tekrar olacak ama devletle ilgili en önemli ders, uzmanı olduğu bu alanda ufuk açıcı eserler vermiş olan Engels’e aittir. Onun tanımı şöyledir:
Devlet kendini insan üzerindeki ilk ideolojik güç olarak sunar bize. Toplum iç ve dış saldırılara karşı ortak çıkarları savunmak üzere kendisi için bir organizma yaratır. Bu organizma devlet iktidarıdır. Devlet daha doğar doğmaz kendini toplumdan bağımsız kılar ve belli bir sınıfın organizması haline geldiği ölçüde ve bu sınıfın egemenliğini doğrudan doğruya üstün kıldığı ölçüde bu bağımsızlığı daha da büyük olur.
Devletin kendini yaratan toplumdan bağımsızlığı, onu aynı zamanda kendine ait bir ideolojiye ve kendine ait araçlara sahip olmaya yöneltir. Ve bizler de kimi zaman bizi yanıltan çelişkiler yumağının içinde şaşkınlaşır, vay gördün mü bak generaller de tutuklanabiliyor, bak gördün mü burjuvanın hası da içeride, bak bak halkın sevgilisi kulübün yöneticileri savcıların önüne çıkıyor diye hayretler içinde kalırız.
***
Oysa bu, devletin, kendine has ideolojisinde, yönetim tarzında sıkıntıların zirveye çıktığı zamanlarda yaşanan hesaplaşmalara yanıtıdır. Bugün böyle olan yanıt yarın başka türlü de olabilir. Ama tüm bu ortalığı toza bulayan gelişmeler içinde devlet yine o eski devlettir. Tanımını Engels’in yaptığı kendini toplumdan bağımsızlaştırmış devlet yerinde durur. Şimdi olup bitenlere bir de bu gözle bakarsak, çok önemli gelişmelerin, çok da önemli olmadığını anlayabiliriz belki.
Çok önemlidirler; çünkü günümüzü yakından ilgilendiriyorlar, hayatı, belki de tek tek hayatlarımızı belirliyorlar. Başımızdaki pek çok sıkıntının ve derdin nedeni ve çözümsüzlüğüdürler.
Çok da önemli değildirler; çünkü asıl gerçek, devletin bir bütün olarak toplumdan bağımsızlığıdır, kendi ideolojisinin içinde ortaya çıkan haşin çatlaklar toplumun gerçek çıkarlarıyla doğrudan ilişkili değildir.
***
Ama bu da bize gerçeği anlamak için önemli bir olanak sunar.
Gerçekten böyle bir olanak, devletin doğar doğmaz bağımsızlaştığı toplumlar tarafından kullanılabilir mi.
Ne yazık ki hayır.
Bu olanağın kullanılabilmesi öncelikle bu gerçeğin kavranması ile mümkün olurdu. Ama gittikçe ilkelleşen ve insani olmaktan çıkan çağdaş koşullar devletin parçalarının birbirine karşı kullandığı andıçların, asıl, yoğun ve etkili olarak topluma karşı kullanıldığını gösteriyor. Bu saldırı kendini, yaşam koşullarını gittikçe kötüleştirmek, yükü hep halk sınıflarına yüklemek; demokratikleşmeyi savunan, yolsuzluklara, muhafazakârlaşmaya, cinayetlere karşı çıkan aydınları, gazetecileri sindirmek şeklinde tecelli ediyor günümüzde.
Toplumun buna karşı durabilmesi, olanakların fırsata dönüşebilmesi için bu kuşatmayı yarması gerekiyor. Toplum henüz gerekli araçlardan yoksundur. O nedenle de pek çok farklı kesimi ve sınıfı barındıran toplum, öne çıkan devlet içi kavgayı seyretmekle yetinmek gibi bir talihsizlikle karşı karşıyadır.
Ama toplumun vicdanı olması gereken aydınlar seyretmek de bir şeydir diyorsa, ben de bir şey diyemem. O zaman içkinizi, çerezinizi alıp geçin TV kanallarının karşısına.
Eğlence başlıyor.

(Cumhuriyet 03.08.2011)

Güray ÖZ | Tüm Yazıları
Hits: 1708