Kemal Kılıçdaroğlu yönetiminde on yıl?Dönüştürülen CHP ve sonrası

~ 25.05.2020, Yakup KEPENEK ~

AKP sapması, halkın oylarıyla eninde-sonunda düzeltilecektir. Önemli ve gerekli olan bunun AKP yönetimi ülkeye daha fazla zarar vermeden gerçekleştirilmesidir. CHP geçmiş birikimiyle bu düzeltmenin öncüsü olabilir, daha doğrusu olmalıdır.

Kemal Kılıçdaroğlu bundan tam on yıl önce, 22 Mayıs 2010’da CHP Genel Başkanı seçildi. Geçen bu on yılın gerçekçi ve nesnel bir biçimde değerlendirilmesi, sadece CHP için değil, ülke siyaseti için de çok büyük bir önem taşıyor.

Ulusal bağımsızlık ve halkçılık hamuru ile yoğrulan, sanayileşmeyi, laik, bilimsel eğitimi esas alan; ülkeyi çok partili demokrasiye taşıyan ve sonrasında emek en yüce değerdir diyerek sosyal demokrasiyi özümsemeye çalışan CHP, geçen on yıl boyunca dönüştürüldü; sağcılığa evirildi.

Yine son on yıl boyunca iktidardaki AKP de giderek sağcılaştı; ülkenin siyasal rejimini köklü bir biçimde değiştirdi.

Yazıda, ülkenin bu noktaya nasıl geldiği ve kısaca bundan sonrası CHP ekseninde ele alınıyor**.

CHP’NİN KURUMSAL DÖNÜŞÜMÜ

CHP, 1999 genel seçimlerinde Meclis dışında kaldıktan sonra 2002’de AKP iktidar olduğunda Meclis’e girebilen tek partiydi. Seçmen, AKP’nin karşısında CHP’yi konumlandırarak, siyaseti, biri sağda, diğeri de solda görünen iki büyük parti düzlemine yerleştirmişti.Genel başkan Baykal durumu CHP Grup kürsüsünden şöyle açıklıyordu.”Meclis’te oluşan bu ikili yapının uzun süre böyle devam edeceğini düşünüyorum”.

Ancak, CHP Meclis’teki tek muhalefet partisi olmasını etkin bir biçimde değerlendiremedi. Bunun yerine AKP Tüzüğü neredeyse olduğu gibi alınarak parti içi tartışmalara girildi. Genel Başkan Baykal ,2004’te 30 milletvekili ile başlattığımız, CHP’nin parti içi demokrasi ile güçlenerek İktidara Yürüyüş hareketini, başarı (!) ile bastırdı. Bilgi için: 30 milletvekili içinde başlangıçta Kılıçdaroğlu ve Muharrem İnce de vardı. 2007 genel seçimlerinde iktidardaki AKP, merkez sağ partileri iğdiş ederek oylarını 12,4 puan artırdı; CHP oyları artmadığı gibi Meclis iki muhalefet partisi daha girmişti.

2007 genel seçimlerinden iktidarını iyice sağlamlaştırarak çıkan AKP, görünürde CHP’yi, esasında Cumhuriyet’in kuruluş değerlerini hedef tahtası yaptı. AKP’nin başarılı olması, CHP’nin düşünce köklerinin kurutulması, can suyunun kesilmesi demekti.

 

Bu durum karşısında CHP iki yol izleyebilirdi: ya Cumhuriyetin değerlerine, bunları evrensel insan hak ve özgürlükleri ile bütünleştirerek sonuna kadar sahiplenir ve AKP’ye karşı çıkar; ya da AKP’nin Siyasal İslamcı gidişini veri alır, kendisi de sağcılaşarak AKP’yi durdurma yolunu seçerdi.

Baykal’la başlayan ve Kılıçdaroğlu ile hızlandırılan bir uygulamayla, CHP, ikinci yolu seçti; sağcılığa yelken açtı. Genel Başkan Baykal,10 Kasım 2008’de, İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin ile birlikte kara çarşaflı bir kadına törenle CHP’nin simgesi olan altı ok rozetini taktı. Baykal’ın partililere “alışacaksınız” dediği olay, gerçekte CHP’nin ideolojisinin Siyasal İslamcı çizgiye evirilmesinin de kapılarını ardına kadar açılması anlamına geliyordu.

Hangi iç ve dış rüzgarların etkisiyle oluştuğu bugüne kadar tam olarak açıklık kazanmamış olan genel başkan değişikliği bu süreçte gerçekleşti.

Oysa Kılıçdaroğlu, tam on yıl önce, 22 Mayıs 2010 tarihinde Genel Başkan seçildiği Kurultay’da: CHP’nin yapısının demokratikleştirilerek güçlendirileceğini; aday saptamalarının önseçimle yapılacağını; partinin, Cumhuriyet kuruluş değerlerini çağdaş sol değerlerle buluşturacağını; özellikle hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü; başta düşünce ve ifade özgürlüğü olmak üzere hak ve özgürlükler; emeğin değeri; sendikal haklar; bilimsel eğitim ve bilimsel bilginin yol göstericiliği, yurtta ve dünyada barış; hakça bir ekonomik kalkınma; doğruluk, dürüstlük ve erdem değerlerini öne çıkaracağına söz verdi.

SEÇİLDİKTEN SONRASI MI?kemal-kilicdaroglu-yonetiminde-on-yil-donusturulen-chp-ve-sonrasi-734705-1.

CHP’nin, hem kadroları, hem de ideolojisi ile sağcılaşması, Baykal’ın yerine geçen Kemal Kılıçdaroğlu ve onun tamamlayıcı gücü Gürsel Tekin ikilisinin eliyle iyice hızlandı. Hızlandırılmış sağcılaşma sonucu 2011 seçimlerinde CHP’nin oyları % 25.98’de kalırken, iktidardaki AKP oylarını % 49.83’e yükseltiyordu.

Ağustos 2014’te ülkenin siyasi tarihinde ilk kez cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecekti. Aday saptama sürecinde CHP içinde yıkıcı bir yapısal uyumsuzluk yaşandı. Kılıçdaroğlu, örgütlerden, belediye başkanlarından ve milletvekillerinden aldığı cumhurbaşkanlığı adayı önerilerini bir kalemde hiçe saydı. CHP’nin bütün tarihsel ve düşünsel birikimine tümüyle yabancı olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösteren Kılıçdaroğlu sonra da demokratik(!) bir tutumla CHP’lilere tıpış, tıpış gidip oy vereceksiniz dedi. Buradaki çok boyutlu çelişkiler elbette CHP içinde sorgulanmadı; İhsanoğlu ise, ülke siyaseti için gerçekten yaşamsal olan 16 Nisan 2017 halkoylamasında evet diyenlerin yanındaydı.

SÖYLEM DEĞİŞİKLİĞİ: CHP’NİN KURUMSAL KÜLTÜRÜNÜN YOK EDİLİŞİ

Söylem, aklın yansıması ve ideolojinin göstergesidir

AKP’nin Siyasal İslamcı uygulamalarını sağcılaşarak eleştirebileceği ve böylece iktidar olabileceği gibi bir büyük yanlış yola düşen CHP, kaçınılmaz olarak sağ söylemi sahiplenen bir noktaya sürüklendi. CHP, siyasetin dilini ve ona bağlı olarak kültürünü, iyice AKP benzeri dinsel düzleme götürdü.

Kılıçdaroğlu, örneğin, ifade özgürlüğünü anlatmak için haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır gibi asırlar öncesinin kavramlarına sarıldı; insan hakkı yerine ısrarla kul hakkı diyor; AKP’nin kimi yaptıklarını günahtır diye eleştiriyor. Medine demokrasisi, Veda Hutbesi, Hz. Ömer’in adaleti kaynak gösterilerek, demokrasi ve adaletin önemine dikkat çekiyor. Çaresiz kalınca Adalet Allah’ın emridir diyor. Sonuçta, 2017 yazında Ankara’dan İstanbul’a yaptığı Adalet Yürüyüşü de başarılı bir toplumsal uyanışı başlatacak yerde etkisiz kaldı; atı alan Üsküdar’ı geçti!

Kılıçdaroğlu söylemdeki ısrarını 2019 Yerel Seçimlerinden sonra da sürdürdü: Afyonkarahisar’da topladığı belediye başkanlarına altı ok’tan değil, parti ve belediye binalarına asılmasını istediği yedi ilkeden söz etti; yedi ilkenin dördü ayet ve hadislerden oluşuyordu!

kemal-kilicdaroglu-yonetiminde-on-yil-donusturulen-chp-ve-sonrasi-734704-1.

KURUMLARIN DİNİ OLMAZ AYMAZLIĞI!

Seçim sandıklarının imamlara emanet edilmesini öneren; vaizelerle basına kapalı toplantı düzenleyen Kılıçdaroğlu 28 Kasım 2016’da İstanbul’da yaklaşık 300 din adamına, Kılıçdaroğlu Bizi bazı çevreler ‘dinsiz parti’ olarak göstermeye çalışıyor. …inanmayın. Kurumların dini olmaz” diyor (Basın).

Kurumların dini olmaz sözü, aslında, AKP’yi ve onlarca vakıf yapılanmasını aklamaktan başka bir anlama gelmez.

Başka kanıta gerek yok; AKP’nin kurum olarak kendi yaptıklarına; özellikle de Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve TRT üçlüsünün günlük uygulamalarına bir kez bakmak bile kurumların dini olacağını kanıtlamaya fazlasıyla yeter.

Sormak gerekiyor; kurumların dini olmaz görüşü benimsendiği için mi bu kurumların dinsel uygulamaları eleştirilmiyor?

Kaldı ki kurumların dini olmaz ise CHP’ye neden sağcılar yıllardır dinsiz parti diyor? Dahası Kılıçdaroğlu neden kurum olarak CHP’yi İslam ile barışık göstermek için çabalıyor, laiklik, Atatürk, Lozan, tek parti dönemi gibi konularda tam bir utangaçlıkla, partinin geçmişte yaptıkları nedeniyle özürler dileyerek sağcılarla bütünleşiyor?

Söylemde görülen ve şaşkınlık derecesine varan dağınıklık CHP’yi ideolojik olarak kimliksizleştirdi. O kadar ki CHP üyelerini bir arada tutması gereken düşünce bağları iyice zayıfladı; CHP’ye yıllarını verenler de partiye yabancılaştı.

Böyle olunca da Siyasal İslamcı kimliği giderek daha fazla belirginleşen AKP’nin karşısında CHP söylem yönünden de dağınık ve dolayısıyla zayıf kalıyor.

Kimlikli ile kimliksizin savaşımını kaçınılmaz olarak kimlikli olan kazanıyor.

SUÇA ORTAK OLMAK?!

CHP Genel Başkanı, iki çok önemli konuda daha AKP’ye karşı durmadı!

Birincisi, Kılıçdaroğlu, CHP içinde siyaseten yükselmesini ve ülkede parlatılmasını, 2009-10’larda, AKP’nin yolsuzluk dosyalarını kamuoyuna mal etmesine borçluydu. Genel Başkan olduktan sonra başta kamu ihale sürecinin delik-deşik edilmesini ve yolsuzluk konusunu aynı kararlılıkla gündemde tutmadı. Ekonomi, işçi kesiminin daha fazla sömürülmesiyle çalıştırıldı.Yandaş sermaye ve bağımlı basın-yayın oluşumlarına, ilkeli bir biçimde karşı çıkılmadı. 7-25 Aralık 2013 yolsuzluk olayına açıklık kazandırılmadı. Dahası Kılıçdaroğlu, AKP’yi aklarcasına, CHP’lilerden, bu partinin AKP değil, AK Parti denilmesini istedi.

İkincisi, 20 Mayıs 2016’da milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması sırasında Kılıçdaroğlu, Anayasaya aykırı, ama destekliyorum (CNNTürk, 13 Nisan) dedi. Dokunulmazlıkların kaldırılmasının asıl hedefinin HDP ve onun Grup toplantısında üç kez Erdoğan seni başkan yaptırmayacağız diyen eş genel başkanı S. Demirtaş olduğu görülmedi.

 

“İSTİKŞAFİ” SAFLIK

Sağcılaşan CHP , 5 Haziran 2015 seçiminde CHP üst yönetimi, halkın kendisine vermediği iktidara, AKP ile kuracağı koalisyon hükümeti eliyle ulaşabileceği gibi bir büyük yanılgıyla AKP deresinin sellerine kapıldı; istikşafi görüşmelerde, iktidar hevesiyle aylarca oyalandı.O kadar ki beş ay sonra 1Kasım 2015’te yapılan ve ülkenin siyasal geleceğini biçimlendirecek yolları sonuna kadar açan genel seçimde AKP oylarını yaklaşık yedi puan artırırken CHP’nin oy oranı yine yerinde sayıyordu. Kılıçdaroğlu ve CHP üst yönetimi, partililerine ve ülke kamuoyuna bu başarısızlığın hesabını vermeyi de akıllarına bile getirmedi.

DIŞ POLİTİKA DA: AKP’NİN İZİNDE

CHP sağa yelken açınca bunun sonuçları, diğer alanlarda olduğu gibi dış politikada da yaşanmaya başladı; 1 Mart 2003’de, ABD’nin Irak Savaşı için Türkiye topraklarını kullanmasını öngören Tezkere’yi reddetmiş olan CHP, ülkenin AKP elinde Suriye üzerinden Ortadoğu bataklığına sürüklenmesine barışçı bir seçenek sunarak karşı çıkmadı.

Ek olarak, CHP, Avrupa Birliği düşmanı bir dönüşüm geçirerek Türkiye’yi Avrupa’dan uzaklaştıran AKP’nin dış politikasına da karşı çıkamadı. Oysa, AKP’nin ülkeyi gerçekte uzaklaştırdığı, temel hak ve özgürlükler, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü gibi değerlerdi.

AKP izindeki CHP, elbette, küresel gelişmeleri de doğru değerlendiremedi!

CHP, BAKIM VE ONARIMA ÖNCÜLÜK EDEBİLİR.

Salgının da etkisiyle olağanüstü bir dönem geçirmekte olan Türkiye’nin güncel sorunu demokrasi ve ekonominin birlikte onarılmasıdır. CHP, böyle bir onarım ve geçiş sürecine öncülük edebilir.

Seçmenin oylarının yarıdan biraz fazlasını alan AKP, her olanağı kullanarak muhalefeti yok etmeye çalışıyor. Bu gidiş, yalnız ve ancak başta tüm muhalefet partileri olmak üzere tüm demokrasi güçlerinin demokrasi+ekonomi programında bir araya gelmesiyle dizginlenebilir. Demokrasi programı, çok değil, yasama, yürütme ve yargı erklerinin denetim ve denge süreçlerini içeren parlamenter sistem; bağımsız ve tarafsız yargı; düşünce ve ifade özgürlüğü; sendikal haklar, bilimsel eğitim ve barış öğeleri üzerine yerleştirilebilir. Program, AKP iktidarında haksızlığa uğrayan on binlerin haklarını hukuka uygun olarak geri vermelidir. Ekonomi programı, öncelikle kaynakların üretime yönelmesini, işsizliğe çözümü; açık, dürüst ve güven veren bir ekonomi yönetimini esas alan bir temele dayandırılabilir. Oluşturulacak demokrasi-ekonomi programı Cumhuriyet 2023 ya da başka bir adla topluma sunulmalıdır.

Unutulmaması gereken iki nokta var: AKP’nin 2023 Hedeflerinde, doğal olarak bu değerlerden söz edilmiyor.

SONRASINDA CHP KENDİSİ OLMALI; GEÇMİŞTEN GELECEĞE BAKMALI!

Yıllarca doğum yapamayan ana muhalefetin on yıllık Kılıçdaroğlu yönetiminde önemli bir başarısı var; 2019 yerel seçimleri. Toplumun özgürlükçü kesimlerinin desteğiyle gerçekleşen yerel seçim başarısı, eğer doğru yönetilirse, CHP’nin yeniden toparlanmasını sağlayabilir; çok daha da önemlisi, az önce vurgulandığı gibi, ülke siyasetinin yeniden demokrasi çizgisine yönelmesinin yolunu açabilir.

Parti içi demokrasiyi Türkiye’ye örnek olacak bir kararlılıkla yaşama geçirecek bir CHP, Cumhuriyetin kuruluş değerlerini günümüzün evrensel insan haklarıyla bütünleştirerek ve üretim odaklı bir ekonomi programıyla güncelleştirerek güçlenebilir.

İnsanlığın gelişme doğrultusu insanın aklıyla ve bedeniyle özgürleşmesi yönündedir. Asıl sırtlayıcısı CHP olan Cumhuriyet o ana doğrultunun yakalanması ve daha ileriye taşınması çabasıdır.

AKP ise ana doğrultudan sapmadır. AKP sapması, halkın oylarıyla eninde-sonunda düzeltilecektir. Önemli ve gerekli olan bu düzeltmenin, AKP yönetimi ülkeye daha fazla zarar vermeden gerçekleştirilmesidir. CHP geçmiş birikimiyle bu düzeltmenin öncüsü olabilir; daha doğrusu, olmalıdır.


*Yakup Kepenek, Prof. Dr. ODTÜ (E);

Eylemli bir taraftar olarak 1960’larda üniversite yıllarında Türkiye İşçi Partisi –TİP’te başladığı siyaseti 1973 sonrasında CHP’de sürdürdü. 1984’de SHP üyesi oldu, PM üyesi, Genel Sekreter Yardımcısı olarak görev yaptı; 1986’da tüm il örgütlerinin yerel sorunlarla ilgili çalışmalarını “Anadolu Konuşuyor”; 1999’da CHP’de benzer bir çalışmayı “Halkla Birlikte Çözüm” adıyla yönetti; PM ve MYK üyeliği yaptı; 2002’de Ankara Milletvekili oldu; 2007’de aday olmadı.2010’da Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesine yardımcı oldu.

**Ayrıntı için. Cumhuriyet Çağdaşlaşmasından Günümüze Türkiye’nin Değişimi, İzmir: Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği, 2019.

https://www.birgun.net/

Yakup KEPENEK | Tüm Yazıları
Hits: 1266