Geleceğe mektup

~ 28.01.2016, Nazım ALPMAN ~

 

Türkiye’de bugün aklı başında hiçbir insanın kabul edemeyeceği olaylar yaşanıyor. Ancak bütün bunlar sanki olağanmış gibi kabul edip, gündelik yaşama devam ediliyor.

Gerçeküstü bir “cinnet hali” herkesi olduğu yere mıhlıyor. Kâbus filmini izler gibi izleniyor.

En iyisi “budur” diyerek geleceğin gazetecilerine, araştırmacılarına, tarihçilerine bir mektup yazmaktan başka bir şey gelmiyor elimizden. Söz uçar yazı kalır. Yazından daha etkileyici görüntüler var. Ama onların da yarına kalıp kalamayacağı şüpheli… Sadece bir virüs her şeyi silip atabiliyor.

Bizim işimiz yazmak…

***

Sevgili gazeteci arkadaşım,

Bizim yaşadığımız ülkede (Türkiye) Milattan Sonra 2015’in ikinci yarısında başlayıp 2016’nın ilk ayrında da devam eden bir çılgınlık dönemi hüküm sürüyor.

Özellikle Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu, kısaca “bölge” olarak anılan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Belgesindeki yerleşimlerde insanlar evlerine hapsedilmiş vaziyetteler. Adı “Özel Güvenlik Bölgesi” olarak ilan edilen ilçelerde ve illerde önce devlet kendine bağlı silahsız memurlarını geri çekiyor. Sonra sokağa çıkma yasağı ilan ediyor. Artık bu aşamadan sonra söz konusu yerleşim tam anlamıyla cehenneme çevriliyor.

İnsanlar gözlerinin yaşına bakmadan vurulup öldürülüyorlar. Ama bu en kötüsü değil!

Öldürülen insanlar, sokaklarda caddelerde günlerce haftalarca öylece boylu boyunca kalıyorlar. Onların bulundukları yerden alınması, büyük bir suç teşkil ediyor: Sokağa Çıkma Yasağı ihlal edildiği için üzerlerine ateş açılıyor. Ölenler ölüyorlar, yaralananlar yaralanıyorlar, sağ kalanlar ise sürünerek kendilerini bir bodrum katına atıyorlar.

Bazıları kan kaybından orada ölüyorlar. Bazılarının ise kurşun yaraları kangrene dönüşüyor.

Bu anlattığın öyle kurmaca bir korku filmi senaryosu gibi gelebilir sana… Ama inan bana öyle değil. Bu satırları yazdığım tarih 28 Ocak 2016 günü Cizre’de tam 30 kişi bir evin bodrumunda Azrail ile birlikte bekliyorlar.

Çok partili parlamenter demokratik sistem var. Parlamento mevcut. Kürt milletvekilleri seçildikleri bölgedeki insanların durumları parlamentoda dile getirmek istiyorlar. Ama “çoğunluk” buna izin vermiyor.

Başbakanın geçtiği koridorda ona anlatmak istiyorlar. Sayın Başbakan diye sesleniyorlar. Başbakanın koruma polisleri Başbakanı abluka altına almış vaziyette, oradan kaçırıyorlar. O da çok zor durumda! Bu kaba muameleye sesini çıkartamıyor. Sadece “siz gidin hendekleri kapatın” gibi insanlıkla kıtalararası mesafeli görüşler ifade edebiliyor.

Bölgede gazeteciler de var. Ölümüne haber yapmak için çabalıyorlar. Ölümüne demem boşuna değil. Gerçekten haber ile ölüm arasında bir çizgi üzerindeler. Kameraman Refik Tekin, cenazelerini almak için beyaz bayrakla sokağa çıkan insanların görüntülerini çekiyordu. Üzerlerini ateş açıldı. Refik de vuruldu. Kamerası açıktı, her şeyi çekti. Bizim ülkemiz de dahil bütün dünya bu görüntüleri izledi.

Ama o kadar: İzledi!

***

Parlamentoda bu insanlık dışı durumu konuşmak fiilen yasaklanmış durumda. Çünkü ülkede yazılı olmayan kanunlar uygulanmaya başladı. Mesela “barış” demek büyük bir suç haline geldi.

2015 yılının 7 Haziran tarihinde yapılan seçimlere “Barış” temalı bir propaganda ile giren AKP, “artık annelerin gözyaşları akmayacak” afişleriyle seçmenlerin huzuruna çıkmıştı. Şimdi bir yıl geçmedi. Barış diyen herkesi, kürsülerden, gazete manşetlerinden, televizyon stüdyolarında kurşuna diziyorlar:

-Terör örgütü propagandası yapmayın diyorlar.

Bizler hiçbir şey yapamıyoruz. Elimizden sadece yazmak, çizmek, bildiri yazmak, açıklamak, barış çağrısı yapmak geliyor. Takdir edersin ki, bunlar tanklara, toplara karşı hiç de etkili olamıyor.

Demokratik haklar mücadelesi şu hale geldi: Tamam öldürün ama cenazelerimizi verin, inançlarımıza uygun şekilde defnedelim!

Ona da izin vermiyorlar. İnsan ölüleri sokaklarda çürüyor. Güneydoğudan yükselen ölüm kokusu bütün ülkeyi kaplıyor. Vicdanlardan çıkartılan mandallarla burun delikleri kapatılıyor. Bu sayede ölüm kokularını almıyorlar.

İşte böyle gazeteci arkadaşım, Milattan Sonra 2016 yılında Türkiye’de bunlar yaşanıyor!

 

 

Nazım ALPMAN | Tüm Yazıları
Hits: 1085