Geçen yıl eylül ayında, Anglosakson olmayan dünyalılar arasında bir anket yapılsa ve “Kanada başbakanı kimdir” diye sorulsa; kaç kişi gelmiş geçmiş herhangi bir Kanada başbakanının adını verebilirdi, bilemiyorum… 
Ama  ezici çoğunluğun aklına tek bir isim gelmeyeceğine, hatta bazı  politikacı ve gazetecilerin bile soruya hık mık edeceğine, aşağı yukarı  eminim! 
Oysa durum, 19 Ekim 2015’teki federal seçimlerle değişti. Artık çok daha fazla dünyalı Kanada başbakanının adını biliyor: Justin Trudeau. Hatta Liberal Parti’nin lideri, dövmeli, evli ve üç çocuk sahibi olduğunu da öğrendi. 
Neden? 
Çünkü Justin Trudeau, genç, dinamik, özgürlükçü; üstelik çekirdekten yetişme, dört dörtlük, donanımlı bir politikacı. 
Diyeceksiniz ki dünya kendisiyle daha çok, sinema aktörlerine taş çıkartacak kadar yakışıklı olduğu için ilgilendi, tanıdı. 
Kuşkusuz doğrudur. 
***
Ama bir politikacı için gönüller kadar gözleri de okşamak eksi sayılmaz ve Justin Trudeau, karizmadan ibaret bir lider değil. 
Yunanistan’da Aleksis Çipras, İspanya’da Pablo İglesias’ın soldan başlattığı siyasal yenilenmeye, Kanada’yı sağdan soktu. 
Üstelik  yüzde 51.78 oy oranıyla iktidara gelen 44 yaşındaki başbakan, liberal  sağın toplumsal düzende soldan daha devrimci olabileceğini gösterdi! 
Dünya tarihindeki en ilerici siyasal reformu gerçekleştirdi! 
Kanada  parlamentosuna seçilen 338 milletvekilinden 88’i kadın. Trudeau’nun  iktidar çoğunluğu Liberal Parti’nin 184 milletvekili var. 50’si kadın. 
Ama  başbakan, kurduğu hükümette kadın erkek paritesini sağlayacağına söz  vermişti, sözünü tuttu: 30 bakanlıktan 15’ine kadın bakan atadı.
 Kendisine “Niçin” diye soran bir gazeteciye de kısaca: “Çünkü 2015 yılında yaşıyoruz” yanıtını verdi. 
***
Kanada uygar ülkedir diye ırkçılık yoktur, ayrımcılık yoktur, kadınlar ezilmez, öldürülmez sanmayın. 
Türkiye’ye kıyasla tabii ki “eser miktar” sayılır, ama son 30 yılda Kanada’da 1017 kadın öldürülmüş ve 164 kadın kaybolmuştur. 
Ülke nüfusunun yüzde 4’ünü oluşturan “yerliler”,  en çok ezilmiş ve hâlâ ezilen etnik azınlıktır. Raslantıya bakın ki, en  çok öldürülen ve kaybolan kadın da bu etnik azınlıktandır. 
İşte böyle bir tabloda, Kanada’nın yeni adalet bakanı Jody Wilson-Raybould, 44 yaşında bir hukukçu ve ülke tarihinde böyle bir makama yükselen ilk “yerli” kadın. İlk açtığı dosya da yerlilerin yıllardan beri talep ettikleri, geçmişte hiçbir hükümetin yanaşmadığı “kayıp kadınlar soruşturması” oldu. 
Liberal  hükümetin öncelikleri arasında yer alan soruşturmayı Adalet, Yerli  (autocthone) İşleri ve Kadın Konumu bakanlıklarının üç kadın bakanı  ortaklaşa yürütüyor. 
Başka bir deyişle  Justin Trudeau, bakanlık sayısında sağladığı kadın-erkek eşitliği ve  kaybolan kadınlar soruşturmasıyla hem Kanada nüfusunun yarısını, hem de  yıllardır hiçe sayılan bir etnik azınlığı, yakışıklılığından çok öte bir  nitelikle mutlu etti. 
Bu niteliğe, ilericilik demek yanlış olmaz. 
***
Çünkü gerçek demokrasiye doğru ilerliyor. 
Çünkü  bir ülke, zengin de olabilir, bayındır da. Ama nüfusunun yarısına eşit  fırsat, eşit hak, eşit özgürlük tanımayan hiçbir uygarlık, demokrasiye  ulaşamaz. 
Dünyada, aşınmışlıklarına karşı  değişmeyen hep aynı kelleleri ya iktidar ya da muhalefette görmekten  bıkıp usanan halklar arasında ister istemez taze rüzgârlar estiriyor,  Justin Trudeau gibi yeni liderler. 
Örneğin  Avrupa’da, eskimiş politikacıların iskemle oyunu gibi bir iktidar, bir  muhalefetin üstüne oturmasından umutsuzluğa kapılan gençlerin  yadsınamayacak bir bölümü, seçimlere küs. Oy kullanmıyorlar. Çünkü  iktidara gelecek olan, bir önceki dönemde iktidardan gitmiş olan oluyor.  
Ya da Türkiye’deki gibi iktidara hiç gelemeden muhalefete kazık çakıyor!.. 
Zaten  bizim çaresizliğimiz de özgürlüğü ve eşitliği yok eden bir iktidara  karşı taze rüzgârlar estirecek, umudu yeşertecek yeni insanların yokluğu  değil mi?   
“Cinsiyet eşitliğinden konuşup duruyorsunuz. Oysa hiçbiri aynı boyda değil!” 
DE AMELIN