Azim ve İnat Arasında Ne Fark Vardır?..

~ 04.07.2011, Erdal ATABEK ~
Üç yaşında bir çocuk, oyuncakçı dükkânında tepinmeye başladığı zaman anne baba birbirlerine bakarlar:
Gene başladı bizimki”.
Gene başlamıştır.
İlle de o istediği oyuncak alınacaktır.
İstediği oluncaya kadar tepinir, kendini yerlere atar.
Bizim kültürümüzde çaresiz kalınır, ele güne ayıp olmasın diye oyuncak alınır, çocuk susturulur.
Bir İngiliz annesi o oyuncağı almaz, çocuğun tepinmesini sadece seyreder ve bitmesini bekler.
Çocuk da üç yaşında her istediğinin olmayacağını öğrenir.
Çocuk eğitiminin en önemli aşamalarından birisi budur.
***
Azim, akıllı inattır.
İnat, akılsız azim.
Azim ile inat arasında üç belirgin fark vardır:
Azimde mantık öndedir, inatta öfke duygusu.
Azim sınırı bilir, inat sınır bilmez.
Azim durmasını bilir, inat durmasını bilmez.
***
İkinci Dünya Savaşı.
Adolf Hitler, gücünü artırdığı Almanya’yı dünya egemenliği hayaliyle savaşa soktuğu zaman azimli sanılmıştı.
İngiliz Başbakanı Chamberlain, Versay Antlaşması değiştirilip bazı ödünler verilirse Hitler’in duracağını tahmin ederek bu ödünleri verdi.
Oysa Winston Churchill, Hitler’i daha iyi tanımış, ne yapmak istediğini daha iyi anlamıştı.
Hitler’in ancak savaşarak durdurulabileceğini söylüyordu.
Ancak savaştan korkanlar beklemeyi yeğlediler.
Hitler Blitzkrieg-Yıldırım Savaşı ile Avrupa’yı ele geçirince Churchill İngiltere Başbakanı oldu ve savaşı ele aldı.
İkinci Dünya Savaşı dikkatle okunmalıdır.
Hitler’in inadı 14-15 yaşındaki Alman çocuklarını bile savaşa sokarak Berlin sokaklarında ölümlerine yol açmıştır.
Churchill’in azmi onu savaşın baş galibi yapmıştır.
Azim her zaman sonunda inadı yener, yenmiştir, yenecektir.
***
Yakın tarihimizden iki örnek de Mustafa Kemal Paşa ile Enver Paşa’dır.
Mustafa Kemal, bütün hayatı boyunca azmin seçkin bir örneğidir.
Akıllıdır.
Sınır çizmesini bilmiştir.
Nerede duracağına doğru karar vermiştir.
Selanik’i alalım paşam, avucumuzun içinde diyenlere, hayır, Selanik çizdiğimiz sınırın dışındadır demiş, doğduğu yeri alıvermek gibi bir hevese kapılmayarak ders vermiştir.
Ama Cumhuriyeti ilan etmek konusunda hiç duraksamamış, sonuna kadar giderek azminin gücünü göstermiştir.
Enver Paşa ise inatçı yapısının tuzaklarından kurtulamamış, yaptığı birçok iyi işi de hatalarının çukuruna gömmüştür.
Sarıkamış muharebesi, daha savaşa giremeden doğa koşullarına yenilen, donarak ölen 90 bin askerin kaybıyla büyük bir yenilgi olmuştur.
Azim ve inat arasındaki farkı anlamak kimi zaman uzun bir süre alır.
İkinci Dünya Savaşı’nda altı yılın sonunda (1939-1945) ve 50 milyon ölü, daha fazla sayıda yaralı ve sakatla bu fark anlaşılmıştır.
Bizim tarihimizde de Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı arasındaki fark inatla azmin farkını ortaya koyar.
***
Kimi zaman inatçı davranış azim, azimli davranış ise inat sanılır.
Oysa bu üçlü ölçüte bakınca neyin ne olduğu kolayca anlaşılır:
Akıl mı? Duygusal öfke mi?
Sınır konuyor mu, konmuyor mu?
Durulacak yer biliniyor mu, bilinmiyor mu?
Azim de belli olur, inat da.
Zararı mı?
Ne yazık ki zararın bedelini sadece inatçılar değil, herkes öder.
Tarih bu bedelin gözyaşlarıyla, acılarıyla, kanlarıyla çizilmiştir.
Sonunu başından görmeyenlerin yazgısıdır bu.
Kişiler için de toplumlar için de...

(Cumhuriyet 04.07.2011)

Erdal ATABEK | Tüm Yazıları
Hits: 3521