 
                            Seçimlerin ardından, ‘sivil toplumun demokratik gücü...’ (5 Kasım), geçen hafta ise, ‘anayasa konusunda muhalefet partilerine düşen görev...’ (17 Aralık) üzerine yazdım.
İlk  yazıdan: “AK Parti: 7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan ‘milli irade’ye  müdahale etti. Bu olguyu, -kendisini iktidar yapmadığı için-  değiştirmek amacıyla, kullanabileceği bütün araçları mubah gördü.  Anayasa ve hukuk dışına çıkmanın ötesinde, yüzlerce cana mâl olan  şiddete seyirci kaldı. Güvenlik sorununu, silahlı kuvvetler ve kolluk  güçlerine havale etti. Külliye ve Hükümet, ülke yönetimi yerine, Devlet  olanakları ve Parti gücünü yekpare olarak ‘seçim seferberliği’ için  kullandı... Şimdi, ilk fırsatta ‘yeni anayasa’ söylemini gündeme  taşıyanlar, aslında yürürlükteki Anayasa’yı sürekli ihlâl eden kişiler.  Bu nedenle, Anayasa hedefinin aldatıcı özelliği hiç bir zaman gözden  kaçırılmamalı.” Hak ve özgürlük ihlâllerine karşı mücadele yollarını  ise, üç başlık altında özetlemiştim.
Geçen hafta ise, muhalefet  partileri için ‘kırmızı çizgi’yi vurguladım: “CB, Hükümet, AK Parti  çoğunluğu Anayasa’ya aykırı işlem ve eylemlerini sürdürdüğü -hatta  Anayasa’yı ihlal ettiği- müddetçe YENİ ANAYASA GÜNDEMİNE HAYIR!”
Sivil toplum örgütleri (STÖ) ne yapmalı?
STÖ’ler,  geçen yıllarda kayda değer bir ‘anayasa emeği’ ortaya koydu. Bu emek,  farklı açılardan eleştiriye açık olsa da, anayasal birikime katkı sundu.  Ne var ki, STÖ’lerin uzmanlarla işbirliği çerçevesinde hazırladıkları  raporlar ve anayasa taslakları, TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu (AUK)  tarafından değerlendirilemedi. Gerçi bunda, AUK’nın oluşumunda  ‘demokrasi ve hukuk açığı’ zaafı, etkili olmadı değil.
Buna  karşılık, birçok STÖ, bu çerçevede bile ‘katılımcı anayasa süreci’  yönünde etkili olamadı. Bunun nedeni, Komisyon’un yarattığı umut değil  sadece; daha çok şu idi: Bazı STÖ, ön çalışmalar konusunda yetersiz ve  sekter tavır sergilemiş olsalar da, benzer amaç taşıyan sivil  girişimler, güçbirliği yap(a)madı. Her kesim için ‘kendi emeği’ değerli  idi. Mesela, ‘Yeni bir Anayasa için (özgürlükçü-eşitlikçi-demokratik ve  sosyal) temel ilkeler’ üzerine emek ve demokratik kitle örgütleri,  ‘ortak inisiyatif’ yoluyla sahaya inseler de sonunu getiremedi.
Şimdi özeleştiri zamanı...
AK  Parti, 2015’i ne yapıp edip kazanç hanesine çevirmeyi başardı; kaybeden  ise, Türkiye oldu. Parti, iktidarı paylaşmamak için toplumu ateşe  atmayı bile göze aldı. Ülke, kısmen Suriyelileşti. Sorumluluk  Hükümet’in. Güneydoğu’nun bazı kentleri ‘cephanelik’ yapılırken,  hiyerarşik astları ne ile meşgul idi? Bunlar ortaya çıkınca, sıkıyönetim  ilân etme yerine, fiilî yol ve yöntemler kullanarak, ortalığın savaş  alanına dönmesine, yüzlerce kişinin ölümüne, yüz binlercesinin kendi  ülkesinde sığınmacı duruma düşmesine neden oldu. Ülke için asıl tehlike,  araç-amaç ilişkisinde: Bu kadar vahim olayları önlemek için olağanüstü  yönetim rejimine başvurmayan Hükmet, ‘fiilî olağanüstü hal’i sürekli  hale getirme gayreti içinde… Vak’alardan sadece biri: Dilek Doğan’ın  evinde infazı.
Gelinen eşikte, barış ve savaş ‘bıçak sırtı’ bir  durumda. MHP, Hükümet safında çoktan yerini aldı. HDP’ye biçilen yer  belli. CHP ise, denge arayışında. Sözün özü, partilerin, barış-demokrasi  ve anayasa sürecine katkısı sınırlı kalacak...
Bu tablo, STÖ’leri öne çıkarıyor; önce demokratik toplumsal muhalefet ekseninde.
Bunu ne ölçüde yapabilir? Özeleştiri yoluyla sivil ittifaklar  kurabildikleri ölçüde. Toplumsal barış ereği, böyle bir ittifakın itici  gücünü oluşturabilir.
Geleceğe dönük olarak; anayasa üzerine sanal siyasal söylemini, gerçeklik testine tabi tutabilir. İmece yoluyla anayasa için güçbirliği alanları geliştirebilir. Bunun için; sivil girişimler, platformlar, dernekler, sendikalar, vakıflar ve demokratik kitle örgütleri, tek başlarına değil, ortak bilgi üretimine yönelmeli; bunları toplumla paylaşmalı ve toplu eylemlerle ifade edebilmeli.
Bunun, düne ve yarına dönük amacı ne?
-Tarihe dönük olarak; 12 Eylül ile hesaplaşmak. Zira bilindiği gibi, anılan örgütlerin birlikte hareket etmesini yasaklayan Anayasa’nın ilk hali idi...
-Geleceğe dönük olarak; katılımcı anaya sürecini başlatarak, siyasilerin ‘anayasayı araçsallaştırma’ alışkanlıklarını bozmak.
STÖ’lerin bu yolda atacağı adımlar, 2016’yı, 2015’te sokulduğu yoldan çevirmenin de vesilesini oluşturabilir. Aksi halde, toplumsal muhalefet zaafı, iç savaşa kayma riskini arttırabilir.